Sanki her şey bir ilüzyon. Birbirinin tekrarı bütün yaşananlar. Garip bir şekilde anlam yüklüyoruz küçük hayatlarımıza. En önemlisi bizimkiymiş gibi. En büyük sevinçler bizimmiş. En acı veren olaylar bizim başımıza geliyormuş. Sorunların en mühimi hep bizi bulurmuş gibi.
İstediğin kadar düşünceli ol. Dünyanın en duyarlı insanı ol. Duyarlılık işin olsun. Bu işten para kazan istersen. Birini dinlerken ilgili gibi davrandığının beş katı, on katı kadar daha çok önemsiyorsun akşam eve gidince ne yemek yapacağını. Senin sorunun o çünkü. İnsanın üzülmeye de ihtiyacı var. Karşındakine üzülürken bile kendini tatmin ediyorsun. Böyle saçma bir şey işte.
Etrafındakiler yok aslında. Kimse yok senden önemli. Önemliymiş gibi davranman o esnada öyle olmalarını istediğin için. Nasılsa arkana bakmadan yol verebileceksin. O gidecek bir başkası gelecek.
Yine de yerinde olsam kendimi çok önemsemezdim. Neyse ki yerinde değilim. Ya da olsa mıydım acaba? Çok da fark etmiyor aslında. Sen de bir başkasının hayatında ezeli, ebedi bir yer kaplamıyorsun. O ya da onlar senden memnunlar. Bir düşün; hataların, olumsuzlukların, iyi, güzel şeylerinden fazla olsaydı isterler miydi seni? Bazen sanıyorsun, sen hiçbir şey yapmadığın halde hoşçakal diyorlar sana. Sanıyorsun sadece. Oysa istemediler işte. Hatalısın. Yeterince iyi değilsin. Yeterince güzel değilsin. Yeterli değilsin. Acizsin. Geri bile dönemezsin. Tekrar giremezsin hayatlarına. Busun.
Her şey bir ilüzyon işte. Doğuyorsun, doğduğunda ağlıyorsun. Bir başka bebek de ağlıyor aynı biçimde. Ağzı var. Burnu falan var. Annen istedi diye doğuyorsun. Baban karar verdi diye. Onların da doğması birilerinin isteğiyle oldu. Ya da hiç doğamıyorsun bazen. Var olmanı bile istemeyebiliyorlar. Bir gün sen de, sırf canın istiyor diye, bir bebek getireceksin dünyaya. Ona bakmak, onu büyütmek, onunla ilgilenmek seni sorumluluk sahibi bir insan yapacak. Daha çok seveceksin kendini işte.
Kendini sevmek yetmeyince, sevmek isteyeceksin birini. Gireceksin hayatına. Bazen kolaylıkla, bazen uğraşarak. O da sevmek istediğinde açacak kendini sana. İstemezse çabalayacaksın. Sabahlara kadar sohbet edeceksiniz, ispatlayacaksın kendini, kabul ettireceksin falan. Etkileyeceksin bir biçimde. Etkileneceksin bir şeylerinden. Tüketene kadar güzel gidecek. Sıkıldığında bırakacaksın. O da bırakacak. Sonra bir başkası olacak. Yine aynı şeyler. Uğraş, çabala. Bazen bir gece sürecek. Bazen bir yıl. Birkaç ayda bıkacaksın ya da. Tüm bu saçma sapanlıklarına aşk diyeceksin. Bir şey demelisin çünkü. Bir adı olmalı. Seni diğerlerinden ayıran bir adın olduğu gibi. Diğerlerinden hiçbir farkın olmamasına rağmen. Aşk denen saçma sapanlığın diğer hislerden hiçbir farkı olmamasına rağmen. Tüm bu sanallığını biraz daha gerçeğe yaklaştırmak için isim vereceksin.
Her şey ilüzyon. Diyorum sana. Yaşlanıyorsun. Ölüveriyorsun aniden. Yaşlanmanı bile beklemiyor ölüm bazen. Belki bu hayattaki en gerçek şey ölümdür. Öleceksin biliyor musun? Hiç ölmeyecek gibi yaşamaya devam et sen. Birkaç saniyeye bakıyor her şey. Yanlış bir şey söyleyemeyeyim, kaç saniyede ölünüyor bilmiyorum. 1 dakika diyelim. Hadi biraz da mücadele ettin 5 dakika olsun. Al 7 dakika da ben veriyorum. Böyle de cömertim. 12 dakikada ölebilirsin. Yok olabilirsin. Adın vardı, neydi adın? Hop, bitti gitti. Artık yoksun. Hiç olmamışsın gibi devam ediyor diğerleri hayatına. Hani sen önemliydin? Senin hayatın, senin evin, senin odan, senin senin… Hiçbir şey senin değil işte. Sen hiçbir şey değilsin.
Sen sırf ben yazmak istediğim için varsın. Ben anlamlandırıyorum seni şimdi. Ben de birileri okuyacak diye yazıyorum. Okusunlar istiyorum. Onlar da beni anlamlandırıyorlar. Belki de hiç olmadım. Varlığım ile yokluğum arasında herhangi bir fark olmayacağını anladım.
“Ben varım, buradayım” demekle aynı şey bu. Üstelik daha kolay.
Ben yokum.
Yoksun.
Yoklar.
4 Maruzatım olacak:
sıradan hayatlarımızın arasında ne kadar özel olduğumuzu sanmamız komik gelmişti önce. sonra sıradanlığın ne olduğunu düşündüm. biz bizsek, her şey biz varken var. biz bile biz varken varız. her şeyi bir yana bırakıp kendi kafamızdaki kendi şovumuzda özel hissetmemiz belki de bizi yaratan şey. onlar için yokuz. ama biz biz için varız. tüm mesele de bu.
Biz biz için varız. Ne güzel dedin ya. Biz kendi yarattığımız senin tabirinle 'şovumuzda' başrol oynamaktayız. Geri kalan herkes yardımcı oyuncu, figuran, ışıkçı, sesçi falan. Öte yandan o ışıkçının da kendine ait bambaşka bir şovu var. Dur bunun üstüne yazarım ben :D, değişik bir bakış açısı getirdin teşekkürler.
rica ederim, birazcık ilham verebiliyorsam ne mutlu bana:) sen daha da dramatik bir biçimde anlattın tüm öyküyü, sadece tek bir film var başrolünde oynayabildiğimiz. başkalarının filmlerinde en iyi yardımcı oyuncu oskarına aday bir performs sergilesek dahi yine kendi filmimizin setine dönüyoruz bir yerde. bunu kabullenince her şey daha az mı bulanık görünüyor ne:)
Çözdük bence olayı ne diyorsun. :)
Yorum Gönder