18 Nisan 2010 Pazar

Gül-ü Yorum


Beni biliyorsun. Çok gülüyorum. Gülmeyi seviyorum. Bir taşı, kelebeği, bir kuşu görünce bile gülüyorum. Tamam belki kelebeğe o kadar gülmem. Böcek fobim var, bunu da biliyorsun. Kelebek de böcek en nihayetinde. Güzel, simetrik, biçimli kanatları olması onu sevimli yapmıyor. Tırtıldı ki önceden. Tırtıl kadar çirkin bir şey maksimum kelebek olabilmiş işte. Ancak o kadar güzelleşebilmiş. Neyse konu bu değildi.

Hüzünçlü şeyler anlatıyorlar bazen. İyimser gülümsememle dinliyorum. Ya da kızıyorlar bir şeylere. Yine gülüyorum. Hani dalga geçmek için değil. Yapım bu. Dalga geçtiğim şeyler de oluyor tabi. “Hayata gülerek bakmak” diye uyduruk bir motto var ya. Hah onun gerçek haliyim işte.

Gülünmeyecek şeyler de var hayatta ama. Biri ölse mesela gülmem. Okuldan atılsam gülmem. Birinin canı çok yandıysa herhangi bir şeyden, gülmem. Çok özlüyorsa birini, gelip bana anlatıyorsa, gerçekten üzülüyorsa, ben de üzülürüm onunla. “Ha-ha-hay, özlemiştir o da.” demem. “Sıkma canını :)” yazmam sevimli gibi. Saygı duymayı bilirim.

Ama Cem Yılmaz anlatır, gülerim. Umut Sarıkaya okurum, gülerim. Gülebileceğim herhangi bir kaynak yoksa, şakamı kendim yaparım. Hiç olmadı kendi halime gülerim. Benim savunma sistemim bu sanırım. Çok salak şeyler oluyor çünkü. Can sıkacak çok durum oluyor. Geçmişte bolca geldi benim başıma da. Hala geliyor. Her birine ayrı ayrı üzüleceğime, bir kere gülüyorum. Yetiyor.

Beni biliyorsun. Gülüyorum. Senden önce de gülüyordum. Seninle de çok güldüm. Belki gülmene de sebep oldum, bilmiyorum.

Senden sonra da devam ettim gülmeye. Bir şey değişmedi bende. Ağlamadım hiç. Bir kere bile. Ama senden sonra da güldüm diye, sanma ki almadım seni ciddiye. (Hoohhoh şiir gibi laf ettim ha.)

Hep gül, demiştim ya sana. Hala isterim, gül tabi yine. Yalnız nolur alay etme!

0 Maruzatım olacak:

Template by:
Free Blog Templates