27 Aralık 2010 Pazartesi

Öyle bir geçer zaman ki

Öznel zaman diye bir şeyin var olduğunu lisede öğrenmiştim ama hiç bu kadar net görmemiştim şimdiye kadar. Bir 14 gün önce günleri, saatleri sayarken ve o saatler geçmek bilmezken, şimdi bu aradaki 14 gün hiç yaşanmamış gibi yine aynı koltukta, aynı bilgisayarın başında, aynı şeyleri düşünüyor, aynı sıkıntıyı hissediyorum. Küçük cehennemime geri döndüm. O 14 gün nereye gitti hiç bilmiyorum.

Yaşandı eminim. Çok güldüğümü hatırlıyorum mesela. Mutlu olduğumu. Elimi birinin tuttuğunu, yalnız yürümediğimi hatırlıyorum. Dolabımda yeni bir gömlek var. Yeni aldığım kitabımın içinde başka bir şehrin adı yazıyor. Sonra bavulum.. bavulum duruyor yerde. Demek ki henüz boşaltmışım. Demek ki yeni kullanmışım. Boynum tutulmuş. Otobüsün kliması çarpmış olmalı.

Bu kadar çabuk geçmemeliydi. Bilmiyorum ya. Bitmemeliydi işte. Misafir gibi hissediyorum kendimi. Sevdiğim adamın hayatında misafir. Arada gidip ziyaret ediyorum. Kahvesini içiyorum falan. Omletini yiyorum. Biraz sohbet. Yalnızlığımı gideriyorum. Dönüyorum sonra. Bu. Hayatındaki rolüm bu. Üzerime düşen bu.

Hep uzaktan izliyorum. Anlatıyor, dinliyorum. Bunu yapabiliyorum bir tek, çünkü yorum bile yapamıyorum bazen. O kadar vakıf değilim ki olanlara. Bakıyorum. Bakmakla kalıyor, göremiyorum bazen. Dokunamıyorum. Sadece izliyorum. Seyirci gibi hissediyorum kendimi. Sevdiğim adamın hayatına seyirci. Film seyrediyor gibi.

Hani çok sevdiğin bir filmi izlerken -ne kadar izlersen izle- zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsın ya. Öyleydi işte o 14 gün. Geri kalan zamanın tümü, ileri saramadığın, durduramadığın ya da kapatamadığın dandik, sıkıcı, gereksiz uzun diğer filmden başka bir şey değil.

10 Aralık 2010 Cuma

Yenimsnsürümüfobia

(Almayacam arkadaş!)



Böyle uzun zamandır kullandığım şeylerin değişmesinden korkuyorum.
Yeni Msn sürümünü yüklemeyi erteleyebildiğim kadar erteleyeceğim.
Keza yeni Facebook profili için de bu geçerli.

Going to Distance

Uzun zamandan sonra ilk defa bir romantik komedi filmi izledim dün. Romantik komedi hakkındaki fikirlerimi bilenler bilir. Burada da bahsetmiştim bir sefer. Böyle filmlerin ağzını burnunu kırasım gelirdi ama dün izlediğim "Going to Distance" bana şöyle bir "Lan?" dedirtti. Yok yok, film tanıtımı yapmak falan haddime değil. Sadece kendimle özdeşleştirdiğim noktaları vardı filmin.

Şimdi, ben de epeydir Amerikalıların deyimiyle 'long distance relationship' sürdürmekteyim. "Sürdürülür mü yea?!" demeyin. Valla oluyor. Eskiden olsa kendime güvenmezdim ama insan çok sevdi mi her şeye katlanıyor.

Filmde yakışıklı gibi esas oğlan, Drew Berrymore'a (ki kendisi esas kız) "3 ayda bir görüşmekle ilişki olur mu, olmaz, evet seviyorum da bence ayrılalım." gibisinden cümleler kurdu. Sonra ayrıldılar. İlişkileri boyunca "We'll figure it out" diyen adam bunu dedi.

Ben tabi üzüldüm baya bunu duyunca. Küfür bile ettim o esas oğlana.(Öf adamın adını bilmiyorum, bakmak da zor geldi.) Çünkü ne bileyim, kendimi düşündüm de, erkek arkadaşım bana bunu dese onca zamandan, emekten, yaşanmış şeyden sonra, o kadar çok severken... Baya bir canım acırdı herhalde. Ama demez biliyorum. Zaten geliyor, hehehe :) önümüzdeki günler çok süper geçecek.

İşte sonra zaten filmde de 6 aylık bir ayrılıktan sonra esas oğlanın esas kıza daha yakın (Yakın dediysem yine uçakla 1 saat, otobüsle 6 saatmiş San Francisco - Los Angeles arası) bir yere taşınmasıyla tekrar birleştiler falan. Romantik komedi ya illa mutlu sonla bitecek.

Neyse. Kalkıp size imdb'de 6 puan falan alabilmiş bir filmi izleyin demiyorum valla. İzlemeyin. Ben sıkıntıdan baktım sırf.

Not: Yazıda 6 rakamı 3 kere geçti valla tırstım desem yalan olur.

İkinci mimim :)

Yeni yıla nasıl ve kimlerle girmek istiyorsun?
Aylar sonra çoook uzaklardaki sevgilim ülkeye dönüyor. Yeni yılda nerde, nasıl olursam olayım, onunla olayım istiyorum sadece. Ne bileyim evde, herhangi bir mekanda, böyle bir otoparkta bile olur. Çok özledim çünkü. Hem yeni yıla beraber girelim ki tüm yıl beraber olalım değil mi ama?

Yeni yılda neler yapmak istiyorsun?
Öncelikle gitmek... Böyle bir fırsat da söz konusu zaten. Bir kaç ülke görmek, döndüğümde iyi bir iş bulabilmek. Uzak ama güzel, yeni bir şehre taşınmak. Kendime ait kocaman bir hayat istiyorum.

Yeni yıl sence ne demek?
Üzeri hiç işaretlenmemiş yeni bir takvim ve belirsizliğin yarattığı garip heyecan.

Yeni yılda ne olursa çok mutlu olursun?
Bir yerlerde yüksek lisansa başlayabilirsem ya da iş bulabilirsem ya da kardeşimle aramızdaki süregelen sorunları halledebilirsem, sevgilime bir şekilde daha yakın olabilirsem çok, baya mutlu olurum herhalde.

Yeni yıla dair mesajın nedir?
Sevenler kavuşsun, çocuklar büyüsün ama çok da yaşlanmasın, bebeler ağlamasın, öğrenciler mezun olmasın, hep öyle kalsın, annem biraz dinlensin, elime biraz para geçsin, en yakın arkadaşlarım ben nerdeysem oraya gelsin, uçak biletleri ucuzlasın, kar yağsın, jeotermal bütün İzmir'e yayılsın, savaşlar olmasın, Chuck Palahniuk romanı Invisible Monsters'ın filmi yapılsın.

Not: Mim için desperate houswife'a teşekkürler.

Not 2: Ben de birilerini mimleyeyim, çok eğlenceliymiş. :)

6 Aralık 2010 Pazartesi

İlk defa mimleniyorum :)

1.En sevdiğiniz kelime: Mütevellit.
2.Nefret ettiğiniz kelime: Tırnak. Iyy yazarken bile irite oldum. Bir titreme geldi bak.
3.Ne sizi heyecanlandırır: Yaptığım yemeği tatmak üzere ilk lokmayı ağzına doğru götürmüş insan.
4.Heyecanınızı ne öldürür: Memnuniyetsizlik ifadesi.
5.En sevdiğiniz ses: Vapur sesi. Denize yakın olduğumu hissettirir.
6.Nefret ettiğiniz ses: Darbeli matkap.
7.Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: Kasap.
8.Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: Duyduğum her yabancı dili hemen öğrenivermek.
9.Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Umut Sarıkaya.
10.Nerede yaşamak isterdiniz: Tokyo.
11.En önemli kusurunuz: Ani duygu durum değişikliklerim.
12.Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: Yemek, yemek ve bıkmamak yine yemek.
13.Kahramanınız kim: Sheldon Cooper.
14.En çok kullandığınız kötü kelime: Y.raam. :$
15.Şuanki ruh haliniz: Sabırsız. :)
16.Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: Koy g.tüne rahvan gitsin.
17.Mutluluk rüyanız: Sevgülümle durmaksızın gezdiğimiz bir rüya. Bugün Rio, yarın Dublin, öbür gün Cape Town.
18.Sizce mutsuzluğun tanımı: Yalnız ve huzursuz uyanıp, sevmediğin işine gitmek zorunda kalmak, çok sevdiğin yemekten kalan son tabağın tepetaklak yere düşmesi, telefon çaldığında ekranda 'babam' yazması.
19.Nasıl ölmek isterdiniz: Gülmekten ölmek istiyorum. Hık diye gidivereyim.
20.Öldüğün zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini isterdiniz: "Cennete girebileceğine inanmıyorum ama bence bir güç var."



Not: Teşekkürler s'ius. :D

Template by:
Free Blog Templates