20 Mart 2014 Perşembe

"-yor olmak": plaza insanlarının haleti ruhiyesini anlattığı bir çeşit mastar

İş hayatında yıllanmış olmaya başlamamla birlikte iş hayatının getirdiği bütün iğrençlikler bir bir gözüme çarpmaya  başladı desem abartmış olmam. İğrençlik evet. 

Sadece yaptığı işle hayatta varolmayı becerebilmiş boş ve gereksiz insanların sırf rütbesi yüksek mertebelerde diye insanları nasıl aşağılayabildiklerini gördüm mesela. O mertebelere gelmenin tek yolunun ezikçe bir ego sergilemekten ibaret olduğunun ve başkasının ayağını  kaydırmakla gerçekleşebileceğinin farkına vardım. 

Başlı başına benim olan hayatımı ve hayat tarzımı istediğim koşullarda yaşayabilmem için bir araç olan ve bunun aslında ufak bir kısmını bile karşılayamayan "iş" olgusunu kendim için en önemli şey haline getirmiyorum diye suçlandım. Her akşam normal mesai saatinden minimum iki saat sonra iş yerinden çıkmakta ve bu fazla çalışmalarımın iş kanununa göre yasal olan maddi karşılığını da almamakta olduğum halde işime sahip çıkmadığım, yeterince fedakarlıkta bulunmadığım ve sonucunda hep başarısız olduğum ithamlarıyla yüzleşmek durumunda kaldım. 

Yine yasal olarak hakkım olan öğle yemek molamda kitap okuyorum ve fakat çalışmıyorum diye azarlandım.

Sonra ne bileyim o yüksek mertebelerdeki insanımsılar eksikliğim, geliştirilmesi gereken neyim varsa onlarım hakkında en ufak bir yorumda bulunmayarak, çalıştığım yerden gönderilme tehdidiyle üstüme gelince, üstelik direkt bana değil de çalışma arkadaşıma bunu söyleyerek beni daha da rencide edince öylece kalakaldım. İşte o an sormak istediğim tek soru şuydu; müdür müdür müdür? Ve bunun cevabını sanırım asla veremeyeceğim. Çünkü benim ideal müdürüm yer yüzünde yok. Ya da fantastik amerikan filmlerinde var. 

Ben bu tırt sektöre daha ilk girdiğimde kendime bir söz vermiştim. Ne olursa olsun etik değerlerimden, kişiliğim ve hayat tarzımdan vazgeçmeyeceğim dedim. Öyle de devam edeceğim. Sonuçta gösterdiğim çabayı ben biliyorum. Kimse görmese de ben görüyorum. Benim için önemli olan da benim. Asla içi boş, sahtekar, riyakar, dedikoducu, ayak kaydıran o iğrenç insanlardan olmayacağım. En basitinden hasta olan iş arkadaşımı  geçmiş olsun için aradığımda "bu arada müşteri riskine yönelik hayat sigortaları artık prim sistemine saymıyormuş" demeyeceğim. 

Her geçen gün daha da artan bu iğrençlikler artık sadece midemi bulandırmakla kalmıyor, kusturuyor beni. Hem de öyle bir kusturuyor ki işten erken çıkarttırıyor. Erken çıkarttığına sevindiriyor.Erken dediğim de yine 6'dan sonraya denk geliyor tabi.  

Ben asla böyle olmayacağım ama. Asla!  Ne yaparlarsa yapsınlar. Okuduğum kitapların ağırlığı, izlediğim filmlerin yoğunluğu olacak aklımda sadece. Yazdıklarım olacak, söylediklerim. Sustuklarım. 

İş yeri denen cehennem  ise koşatrak uzaklaştıklarım arasında kalacak. 

(Not: "call conference set eden"lerin de ağzına ağzına vurmak istiyorum. Suç mu?) 

Template by:
Free Blog Templates