24 Aralık 2012 Pazartesi

Çünkü her göçmen kuş bir gün evine geri döner

Ben İzmir'e dönüyorum. Anneme gidiyorum. Kedime gidiyorum. Sevgilime dönüyorum. Bu lanet şehre de en başında niye geldiysem zaten. Her şeyi bırakıyorum. Bitti. Ben eski ben oluyorum yine. Hayatımı yeniden kuracağım. Yeni bir iş bulacağım. Yine kendi evim olacak. Bu kez kendi şehrimde yapacağım bunları. Her sokağını her karesini adım adım ezberlediğim Karşıyaka'da olacağım. Gitmek istediğim her yerin belediye otobüsü numarasını bileceğim. "Haa Balçova mı?  Konak'tan 169'a bineceksin yaa." diyeceğim. Kordonda nargile içeceğim. Baharda güneş batarken Alsancak'ta  çimlere uzanıp biramı yudumlayacağım. Sevgilime sarılıp Küçükpark'ta dolanacağım boş boş. Geliyorum İzmir bekle beni! Çok mutlu olacağız, çok! 

16 Aralık 2012 Pazar

Birinin son aşkıysan eğer ilk aşklarının faturası hep sana kesilir. 

11 Aralık 2012 Salı

Bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım
bençokkıskancımbençokkıskancımbençokkıskancım. :(

3 Kasım 2012 Cumartesi

Seviyorum merkez..!

Biliyorum ben, benden önce de birileri oldu. Belki çok sevdin, belki çok şeyi göze aldın. Hiçbir şey hissetmedin belki yine de hayatına aldın birilerini. Belki ne bileyim, bi sürü fedakarlık yaptın. Belki hiç gitmeyecekler sandın, gittiler ya da hiç bırakmayacaksın sandın, bıraktın. Belki hayatındaki eksik parça o sandın. Değilmiş anladın. Bazıları güzeldi. Bazıları sevimli. Bazıları taş gibiydi, olabilir. Hiç bitmeyecek sandın, bitti. 

Sonra ben geldim. Ben seni çok sevdim. Biliyorum sen de seviyorsun beni. Çok güveniyorum ben sana. Anlıyorum bi şekilde, hep yanımda olacağını hissediyorum demiştim ya. Doğrularınla yanlışlarınla, eksiğinle fazlanla seviyorum. Çünkü sen de öyle kabul ediyorsun beni. Niye göbeğin var demiyorsun mesela en basitinden, onu da seviyorsun. Ve daha bir çok kusurumu kabulleniyorsun. Düzeltmiyorsun, aşağılamıyorsun onlar yüzünden. Seviyorsun ya işte biliyorum ben. 

Benim tek istediğim, dahil et beni hayatına. Planlarına. Hayallerine. Her şeyi birlikte yapalım. Bi hafta sonu kaçalım mesela şehirden. Yazın tatile gidelim. Evimiz olsun, kedimiz, köpeğimiz... Elimi tut hep. Hep ama. Hiç bırakma. Söz kızmayacağım makarna sosumu beğenmezsen. Hiç çemkirmeyeceğim sana. Özür dileyeceğim haksız olduğumda, kavga etmeyeceğim. Hep anlayışlı olacağım ben. Arkadaşlarınlayken benimle ilgilen diye zırt pırt aramayacağım seni. Hep yanında olacağım ama boğmayacağım hiç. Maç izleyeceğim seninle. Play station'ımız olunca Pes oynayacağım. İstersen dota bile öğrenirim yeni bilgisayar alınca. Sen sev beni yeter. Benli bi gelecek düşün yeter. Hayatında bi kambur, bi tökez, bi engel olarak görme beni. 

Hadi şimdi sarıl. Dünyanın en mutlu insanı yap beni. Olur mu?

5 Eylül 2012 Çarşamba

Elin kolun bağlıdır hani. Böyle ne bileyim oturduğun kanepeden kalkacak halin yoktur. Kimse aramasın istersin. Zaten arayacak kimse de yoktur. Konuşmak istemezsin. Zaten konuşacak insan yoktur. Evde ses yoktur. Bi kıpırtı olduğunda korkarsın. 'Kedidir' diyemezsin. Çünkü evde kedi de yoktur. Sen varsındır. Boş duvarlar vardır. Bakarsın, neye baktığını bilmeden. Ağlarsın, neye ağladığının farkında olmadan. Düşünürsün. Çok düşünürsün. Çok düşünmenin gereksiz olduğunu epey bir düşündükten sonra anlarsın. Çok önemsemenin anlamsız olduğunu hiç anlamazsın ama. Hep önemsersin. Hep yanlış anlaşırsın. Sonunda hep yalnız kalırsın.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Bazen hatalar güzeldir. Ağzına sıçsa da, beynini yese de güzeldir. Öğretir sana. Bi gün biri dokunur kalbine. Bilirsin. Eski hataların gelir aklına. Bi daha yapmamayı öğrenirsin. Biri için bi daha hata yapmamak istemek. Birini üzmemek için çabalamak. Birinin üstüne titremek. Belki de en güzeli o. 

7 Ağustos 2012 Salı

Bir de ne bileyim, hiç beklemediğin bir anda aşık olursun, hayatının tüm boktanlığını bir anda unutursun. Hani aynalı cam gibi. Camın ardında tüm sikimsonik olaylar devam etmekteyken, sen yansımana bakıp gülümsersin. Öyle. 

29 Temmuz 2012 Pazar

Ve

Mutluluk odur ki, bir sabah uyandığında kendi diş fırçanın yanında bir başka diş fırçası daha vardır. 

13 Temmuz 2012 Cuma

Öyle

- Ben seni özledim demin. 
- Sadece demin mi? 
- Ben şimdiye kadar hep seni özledim. 

8 Temmuz 2012 Pazar

Ben şarkıları dışımdan söylüyorum artık


İnsan aldığı nefesin hafiflediğini hissedebilir mi? Hissediyormuş resmen. Böyle, göğsüne sanki fazla kilolu bi babaanne oturuyormuş gibiyken eskiden, artık oturan neyse, hangi koca popolu insansa, (onu sen hayal et) kalkıp gidiveriyormuş birden.

Bazen bazı şeylerin yapılması gerektiğini bilirsin ama elin varmaz ya, beklersin. Öyle. Hani ne bileyim, gözünü karartmak istersin, yeri gelir, o an gelir karartıverirmişsin. Tutup atarmışsın koca popoluyu göğsünden.

Ben hep derdim, düştüysen seni biri kaldırmalıdır, diye. Öyle değilmiş. Sen kalktığında biri gelir tutarmış elinden. Sımsıkı hem de. Tutamasa bile tuttuğunu hissettirirmiş sana.  

Mesela gölge etmese başka ihsan istemeyeceğin duruma gelebilirmiş tependeki -senin bi zamanlar işe yaradığını düşündüğün- şemsiye. Çünkü o gidince güneşi görebileceğini anlarmışsın o andan sonra. Gözün acısa da, tenin yansa da bakmayı bilirmişsin güneşe. Çünkü aydınlanırmışsın beklemediğin bi anda. Pat diye bulutların arasından çıkıverirmiş mesela.

Ve hani güneşe bakınca gözlerin kısılır, yüzüne gülümsemeye benzeyen bir şey yerleşir ya, işte öyle bir şey. 

3 Temmuz 2012 Salı

Gelecekteki Sevgiliye Mektup 2

Sevgili gelecekteki sevgili, bence artık gelebilirsin. 

1 Temmuz 2012 Pazar

:D

Olum ben artık genelde gülüyorum ya la? 

30 Haziran 2012 Cumartesi

Yani

Belki de bu benim için yazılmış bir kuraldır ha? Belki de ben hep uzaktaki insanları sevmek için yaratılmışımdır. Nasıl desem... Belki hayatta herkese bir rol biçilmiştir benimkisi de budur. Elimi uzattığımda, hani çok uzattığımda dahi, dokunamayacağım insanlara aşık olacağımdır. Hayalimdeki ilişkiyi hiçbir zaman yaşayamayacağımdır çünkü o ilişkinin diğer başrolu hep ülkenin ya da dünyanın bir köşesinde olacaktır. Ne bileyim ben gittiğimde o orada olmayacaktır falan. En yakın dostlarımı en fazla telefonla arayabileceğimdir. Annemi bile kırk yılda bir göreceğimdir. Kedimi sevemeyeceğimdir. Zamanımı yüzeysel şeyler, boş düşünceler, sığ insanlarla geçireceğimdir. Geçirmek zorunda kalacağımdır ya da. 

Sonuçta ben ve benim gibiler olmasak mesafelerin bir anlamı olmazdı öyle değil mi? Belki de her şeyin bir amacı vardır. 

Oldu o zaman ben şurada biraz karıncalarla konuşup geliyorum. 

Love I am so different than before!


12 Haziran 2012 Salı

...

- Farklı zamanlarda aynı şehirdeymişiz ne garip. Şimdi aynı zamanda farklı şehirlerdeyiz.
- Bana artık hiçbi şey garip gelmiyor.
- Ankara nasıl?
- Bi şehir ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi.
- Alıştın mı?
- Bi şehrin her sokağında, attığı her adımda insanın canı acır mı?
- Bilmem.
- Acıyor.

10 Haziran 2012 Pazar

Deliliğe Övgü

"Şu iç sıkıcı insanları görmüyor musunuz kendilerini ya felsefi çalışmalara ya da ciddi ve zorlu işlere kaptıranları, çoğunun daha gençliğe ermeden yaşlandığını, kuşkusuz, tasalardan, kesintisiz dakik düşünme baskısından ruhsuzlaştığını, can damarlarının kupkuru kaldığını? Oysa benim delilerim öyle mi ya? Hepsi tombul tombul, tenleri ışıl ışıl, kanlı canlı, hani nasıl derler, birer acarnia domuzu her biri; gerçekten yaşlılığın hiçbir sıkıntısını hissetmeyecekler, tabi olur da bir gün bilgelerin bulaşıcı hastalığına tutulurlarsa, o başka. İnsan yaşamında her an mutlu olamıyor ne de olsa."

Erasmus / Deliliğe Övgü

2 Haziran 2012 Cumartesi

Yirmi Beş

Bir bakmışsın yirmi beş olmuşsun. Çok garip. Yirmi beş (rakamla 25). Sanki son bir yıl hiç yaşanmamış gibi hissediyorum ben. Aslında biraz düşünsen mesela belirli kısa aralıklarla ilerleyen saniyelerin toplamından başka bir şey değil bir (rakamla 1) yıl dediğin. 

Büyümeden yaşlanmak böyle bir şey mi acaba? Hani ergenliğe girmeden genç olmak gibi. Kapris yapma, trip atma, kapıyı çarpma hakkının asla olmadığı, kazandığın parayı istediğin gibi harcayamadığın, kiraydı, faturaydı  derken hayatın karmaşasında kaybolup gittiğin o dönem var ya. Hah. Bu işte. Ne diyordum? Büyümeden yaşlanmak. Neyse onu boşver.

Yorgunluktan morarmış göz altların gülümseyince geçecek sanıyorsan yanılıyorsun. Geçmiyor. Ağlayınca daha çok kamufle oluyor bence. Hani şiştiği için midir ne bileyim. Ben şu an ağlıyorum mesela. Yani deneme amaçlı. Bakalım mor halkalar gidecek mi diye. 

Bilmem ki belki de yirmi beş olmak iyidir. Belki de bir farkı yoktur yirmi dörtten. Yirmi üçten farklı ama o kesin. Yirmi üç güzeldi. Yirmi üç ağzıma sıçtı ama güzeldi. Yirmi dört hakkında ise düşündüklerim hiç değişmedi. 

Beni benim kadar yine ben düşünüyorum bence. 

Beni benim kadar yine ben anlıyorum. 

Onu benim kadar yine ben özlüyorum. 

Niye? Bilmiyorum. 

Duvarların boş olması hoş değil. İnsanın konuşası geliyor. 

Neyse. 

31 Mayıs 2012 Perşembe

Terzi Kendi Dikiğini Sökemez

Bazen diyorum "Ne işim var benim burda?" Sabahları küfür ederek uyanıyorum. İstediğim buydu belki de bilmiyorum ama bu olmamalıydı. Böyle olmamalıydı. 

İnsan potansiyelinin farkında olmalı evet ama fazlasıyla farkında olunca halinden memnun olmuyor. Bazı şeyler yetmiyor. Bazı şeyler fazla geliyor. Ne bileyim. 

Burayı seviyorum. Evimi seviyorum. Gecenin 2sinde dondurma almaya gitmeyi seviyorum. Arkadaşım çağırdığında kapıyı çekip çıkmayı seviyorum. "Sana geliyorum" dediğinde biri, "Gel evdeyim" diyebilmeyi seviyorum. Bir yanım yalnız, bir yanım mutsuz olsa da seviyorum. 

Cesaretsizliğim yine son hızıyla devam ediyor ama bi yandan da biliyorum artık yere sağlam adımlarla bastığımı. Bir yanım özlüyor bir yanım "Sus" diyor. Aklım bir yerde kalbim başka bir yerde. Belki ikisi de aynı yerde. Sadece söylemiyorum. 

Of hiç iyi değilim. 
Belki de iyiyimdir. Bilmiyorum. 

20 Mayıs 2012 Pazar

Mis's'understanding

"O öyle bi şey değildi." Tek diyebildiğim. 
O öyle değildi. 

11 Mayıs 2012 Cuma

Back To The Future

Mesela benim de kalbim çarpabiliyormuş. Mutsuzluktan başım ağrıyormuş aslında. Kahkaha atınca geçebiliyormuş zihninin içinde seyreden zonklama. Kansızlık yokmuş aslında bende. İsteyince tüm kanım yanaklarıma pompalanabiliyor ve yüksek dozda kızarmalarına neden olabiliyormuş. Midemde ara ara oluşan hareketlenme herhangi bir rahatsızlığın değil heyecanın belirtisiymiş. 

Ben yaşamaya başlıyormuşum yeniden. Nefes aldığımı hissediyormuşum. Artık gülüyormuşum ve bu bir rüya değilmiş, inanabiliyor musunuz? 

21 Mart 2012 Çarşamba

Dönüşüm muhteşem olabilir de olmayabilir de

Şimdi şöyle. Burası benim değil mi? Evimde donla gezebilme özgürlüğüm varsa burda da istediğimi yazabilme özgürlüğüne sahibim. Bir nevi evim burası değil mi? Ama ben evde donla geziyorum diye iş yerine de öyle gitmiyorum. Çünkü dışarda devam eden bi hayat var sonuçta. Ayak uydurmam gereken şeyler, bazı kurallar var. Odanda yalnızken böğüre böğüre ağlıyorsun ama 4-5 kişi içmeye çıkmışsan oturup ağlamıyorsun mesela. Amaç eğlenmek çünkü orda.

Herkese her yüzünü göstermek durumunda değilsin. Senin de üzüldüğün şeyler var ama kalkıp patronuna anlatamıyorsun bunu. İş yerinde gülümseyen ifaden, enerjik tavırlarınla göz doldurmak durumundasın.

Hayatına devam ediyorsun anladın mı? O gün arkadaşının yeni sevgilisiyle tanıştığında onlar için mutlu oluyorsun. Ne bileyim komik bi ortam oluyor, gülmekten gözünden yaş gelebiliyor. Ama an geliyor ölecekmişsin gibi hissediyorsun nefesin daralıyor.

Şimdi şöyle. Sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevmek zorunda değil tamam mı? Bunun bilincindesin bi kere. Ama elma seni sevmiyor diye önüne gelene neden beni sevmiyor demiyorsun? Yalvarmıyor, bağırmıyor, sorun çıkarmıyorsun. Ama keşke beni sevse diyorsun içinden. Ve bazen paylaşma ihtiyacı hissettiğinde bi yerlere iliştiriveriyorsun hissettiklerini. Kim okumuş, kim anlamış, kim görmüş umrunda değil. Kim yorum yapmış o da mühim değil. Sadece insansın. Zihnindekini boşaltma ihtiyacı hissediyorsun bu kadar basit.  

Burası benim değil mi? Bak ikinci kez soruyorum. İstediğimi yazarım değil mi? Bağırırım, küfrederim, gülerim. Sana ne ki? Öncesinde yazdığım şeyler okunsun diye paylaşır ederdim farklı sosyal mecralarda. Birileri beğensin, bi şey desin   isterdim yalan değil. Artık kimse görmesin diye gizledim bile adresimi. E? Buna dahil olmak istemiyorsan okumazsın anladın mı? Rahatsız oluyorsan bakmazsın. Seni bağlayan bi şey yok çünkü burdu. Burası tamamen beni bağlıyor.

Samimiyetle (samimiyeti ciddi anlamda kelime anlamıyla kullanıyorum burda) yazdığım tüm hislerimi götünden anlayıp şımarıkça yorumlayacak bi insansan git. Okuma. Zorla yakandan tutup bak ben ne yazdım demiyorum sana. Rahatsızsan bakmazsın. Görmezden gelirsin. Ama bana karışamazsın anladın mı? Herhangi bir amaç gütmeden yazılmış, en özel, en içten, en kimseye anlatmadığım şeylerimi anlattığım için beni yargılayamazsın. Defolup gidersin. En kolayı o değil mi? Her sıçtığın boktan sora sifonu çekersin, biter gider çünkü. Tertemiz, oh. Sanki hiç sıçmamışsın gibi.  

Hata bende ama. Gerçekten söylüyorum bunu. Hata sadece geçmişe odaklanmış olan hayalgücümde.

Neyse. Demem o ki, ben yeni şeylerin hayalini kurmaya başlayana kadar yazmayacağım artık. 

Hoşçakalın. 

1 Mart 2012 Perşembe

Oysa her şey şimdi başlayacaktı aslında. Ben işten gelecektim, sen çay demlemiş olacaktın. Kanepenin soğuk minderine değil dizlerine koyacaktım başımı. Saçımı okşayacaktın. Saçım siyah olacaktı. Sen öyle seviyordun çünkü. Ben heyecanla o gün yaşadıklarımı anlatacaktım sana. Minik evimde televizyonun dışında bi ses olacaktı, senin sesin. Yapmayı beceremediğim komodini yapacaktın. Öyle yarım kalmayacaktı. Marketten gelirken poşetin birini sen taşıyacaktın. Anahtarımın biri sende olacaktı. Sen her şeyden bıktığında bana gelecektin. Gecenin bi saati kapımı çalacaktın. Kar yağarken seyredecektik bahçeye bakan büyük pencereden. Kar bile güzel görünecekti. Ankara bile güzel görünecekti. İzmir belki de hiç aklıma gelmeyecekti.

3 Şubat 2012 Cuma

İnsanın ağzına nasıl sıçılır? Vol.1

Göstereyim mi? Hadi neyse göstermeyeyim. 

8 Ocak 2012 Pazar

Bazen

Bazen yılbaşına sakin bi barın önünde girmeyi özlersin. Bazen sokakta sabahlamayı. Bazen tıka basa yemek yemeyi. Bazen kendi uydurduğun isimlere gülmeyi özlersin. Bazen öylesine yürürken komik şiirler uydurmayı. İnsan ateşinin çıkmasını özler mi mesela? Bazen özlersin. Bazen acilde serum yerken biri elini tutsun istersin. Bazen güzel bi haberi heyecanla paylaşmayı özlersin. Bazen ağlamayı, ağlarken utanmamayı. Bazen gecenin bi saatinde evden kaçmayı, bazen tüm günü evde geçirmeyi özlersin. Bazen veda etmeyi bile özlersin. Birine tüm içtenliğinle sarılmanın nasıl bi şey olduğunu hatırlamak istersin. Kavga etmeyi özler mi insan? Yeri gelir özlersin. Onu bile özlersin. Bazen hiç bilmediğin bi ülkede balkabağı çorbası içmeyi özlersin. Biri sana pamuk desin istersin. Uyandığında yanında gördüğün şeyin hayatının anlamı olduğu hissiyatını özlersin bazen. Ve bu yanındaki mümkünse kedin olmasın istersin. Bazen de istemezsin. Bazen hiçbi şey bilmek istemezsin. Bazen her şeyi öğrenmek istersin. İşte öyle bi şey. 

Template by:
Free Blog Templates