14 Mart 2010 Pazar

Kişisel Bir Şey

Özür diledim. Dilerken gocunmadım. Özür dilemek, senin her ne kadar hoşuna gitmese de, çok da kötü bir şey değil. Cıvık ve değersiz bir hale getirilmesinden bahsetmiyorum. Birine bir hata yaptıysan, hata olarak nitelenmese bile karşındakini bir şekilde üzdüysen, onu kıracak cesarete sahip olduğun kadar özür dileme yürekliliğini de gösterebilmelisin. İnsan ne yaptığının bilincinde olunca özür dilemek o kadar da zor gelmiyor. Bu yüzden özür diledim. Pişman da değilim. Yine dilerim.

Biriyle anlaşabilmek dünyanın en zor şeyi herhalde. Sürekli egolarını yarıştırmaktayken insanlar, ‘ben’ demekten vazgeçip ‘sen’i görmekte bir hayli zorlanıyorlar. Çatışmalar da bundan doğuyor işte.

Sana teorimi anlatmıştım ya, gülüp geçmiştin belki. Benlik kavramı hiç çıkmasaydı ortaya savaşlar da olmaz mıydı acaba? Bilmiyorum. Şimdi düşünüyorum da, savaşlar kadar aşk da olmazdı. Birini kendinden fazla önemsemek sistemin dengesinde bozukluk yaratıyor herhalde ki, olumsuz sonuçlar doğurabiliyor uzun dönemde. Olumsuzlukları görmezden gelip, olumlu şeylere dikkatini verdiğin müddetçe güzelleşiyor bir ilişki. Yani mühim olan, farklılıklardan ziyade benzerliklerin ya da birbirini tamamlayan eylemlerin üzerinde durmak bence.

Sen anlatırken ben dinleyeyim mesela. Benim güldüğüm şey senin yüzünde de tebessüm oluştursun. Sen bir şey hakkında uzun uzun yorum yaparken, benim söylediğim tek cümle “Hah evet, işte bu!” demene sebep olsun. Bir filmin aslında çok da duygusal olmayan bir sahnesinde hüzünleniverelim. Bir şarkının aynı cümlesi aynı anda ağzımızdan çıksın. Senin sevmediğin sebze yemeğini ben yiyeyim. Benim tabağımdaki et senin olsun.

Misal tabi bunlar. Olmayacak diye bir şey yok ki. Olur. Oldu da bazıları.

Kimse bir başkasını tamamen tanıyamaz demiştik ya. Zaten her şeyimizi bir anda öğrenebilseydik, keşfedecek ne kalacaktı ki? Neyin heyecanını yaşayacaktık? Sonunu bildiğin bir filmi izlemekten başka ne olurdu ki bu?

Her gün öğrendiğim her yeni şeyde, biraz daha tanıyorum seni. Bir kitap okur gibi, yavaş yavaş. Altını çize çize. Üzerinde düşüne düşüne. Bazen gülüyor, bazen üzülüyorum. Bazen kızıyorum, kızgınlığım doruk noktasına ulaşıyor. Tüm bu gelgitler sayesinde tanıyorum seni. Ve tanıdıkça seviyorum.

Bu söylediklerim birkaç saat evvel içimde uyanan hislerin kelimelere dökülmeye çalışılmış hali. Çalışılmış diyorum çünkü yine de ifade edememiş olabilirim. Sen gördüğünde “Aa evet, gerçekten öyle.” yerine “Hmm yok ya sanmıyorum..” diyecek de olabilirsin bir kısmına. Olsun. De. Bana katıldığın kısımların çoğalması için çabalarım ben de.


2 Maruzatım olacak:

Peyton Sawyer dedi ki...

Aşk böyle bir şey işte...Gelgitler,kızgınlıklar,ani heyecanlar,beklentilerinin gerçekleşmemesi belki ama sonra onun küçücük bir hareketiyle o kocaman mutsuz duyguların bir anda yok olması...

Neredeyse Kafasız Nick dedi ki...

Aslında küçük şeylerden mutlu olmak lafını sevmem ama bazen öyle oluyor gerçekten... Minicik bir şey bütün kötü olayları unutturabiliyor.

Template by:
Free Blog Templates