Birini çok fazla düşünmek iyi mi kötü mü bilmiyorum. Özellikle düşünmekten başka yapabileceğin bir şey yoksa. Hayır, düşünmek derken, sürekli zihnini meşgul etmesi, yaşanılanları hatırlayıp, manasızca boşluğa bakıp iç geçirmek değil söylemek istediğim. Ne bileyim filmlerdeki gibi yemek yiyememe, yaptığın işlere odaklanamama gibi aşırı ve gereksiz bir romantizmin sonuçlarından da söz etmiyorum.
Aslında düşünmekle kastettiğim, o birinin genel memnuniyeti için kendimizi memnuniyetsiz hale getiriyor olmamız. Varmak istediğim sonucu en başta yazdım gibi oldu. Amacım bunu sorgulamak. Belki yazının sonunda bu fikirden vazgeçeceğim bilmiyorum ama başlıyorum işte.
Öyle bir şey ki, karşındaki kırılıp gücenmesin diye yaptığın her şey aslında içten içe seni kırıyor. Yoğun bir ilgi alaka değil, pimpirikli annelerin çocukları üzerindeki aşırı korumacı tavrı gibi de değil. Normal şartlar altında seni mutlu edecek ya da iyi hissettirecek şeyleri artık başkası yüzünden yapamıyor olmak evet bu bahsettiğim.
Bencilce bir istek olduğunu düşünmüyorum. Aslında bir istek de değil bu. Bir vazgeçişe karşı çıkma hali. Çünkü vazgeçtiklerin seni sen olmaktan çıkarıp mutsuz ve huzursuz bir hale getiriyor. Bir şey var, bir sorun. Bariz. Adını koyamıyorsun ama kemiriyor zihnini.
Sana doğru gelmeyen her şeyi bir biçimde haklılaştırıyorsun. Hamburger yemeyi çok seviyorsun mesela, birden bire yasaklayıveriyorlar. Anlamıyorsun önce, sunulan sebepler de tatmin etmiyor seni. Ama sonra bi bakıyorsun sen de kendince haklı sebepler üretmişsin. “Evet hamburger yersem şişmanlayacağım. Üstelik çok sağlıksız. Hem kim bilir nasıl bir yağ kullanıyorlar.” demeye başlıyorsun. Ama kırk yılda bir yediğin o hamburgerin tadını artık alamayacaksın. İşte onun eksikliğini hissediyorsun. Hayattan aldığın zevk, 100 üzerinden 79 ise, artık 78 oldu. Bir birim belki bir şey ifade etmez ama giderek böyle azaldığını düşünsene.
Ya da düşünme. Düşünmek diyorum ya çok da iyi bir şey değil.
Çok anlayışlı olmak da sakıncalı sanki. Sorun çıkmasın diye belki, belki de yorulduğundan susuyorsun, susmanı da anlayışlılık kisvesinin altına saklıyorsun aslında. Yorulduysan zaten bir şeyler ağır geliyor demektir. İnsan neden yorulur? Çok koştuysa, çok çalıştıysa, çok yürüdüyse, çok ağır poşetler taşıdıysa… “Çok” işte, olması gerekenden fazla çaba yorar insanı. Elle tutulur bir şey olmasa da bu, çok sevdiyse birini yine yorulur mesela. Mesele o yorgunluğu atmakta işte. Sen birisi için bu kadar yorulurken, o dinlenmen için hiç uğraşmıyorsa, “Tamam ama o da yorgun.” dediğin an işte o yüzde 78lik oran 77’ye düşüyor.
Sonra 76...75…74…
En zoru da ne biliyor musun? Buna değer vermesi bir yana farkında bile olmaması. Sen böyle azalırken git gide, sen olmaktan çıkarken, o birisi durduğu yerde çoğalıyor. Çünkü zihin dünyanda olması gerekenden iki kat daha fazla yer ediyor. Kendisini düşünmese bile olur aslında. Çünkü bir başkası onu ondan çok düşünüyor.
22 Mart 2010
0 Maruzatım olacak:
Yorum Gönder