5 Şubat 2010 Cuma

The Curious Case of Batu

Batu, 5-6 yaşlarına ulaşıp olup bitenin farkına net olarak varmaya başladığında, televizyonda reklamları çıkan şekilli oyuncakları çocuksu bir tutkuyla isterse eğer, ertesi gün derhal edinmesi sağlanabilecek kadar varlıklı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.

Okul çağına geldiğinde, annesi Serap Hanım’ın dernekten arkadaşlarının çoğunun önerisiyle şehrin en ünlü özel okullarından birinde başladı öğrenim hayatına. Hepiniz bilirsiniz ki, maddi durumu ortalamanın üstünde olan bir beyin eşinin, muhtelif derneklerden birinde, gizemli bir görevde faaliyet göstermesi 2+2’nin 4 etmesi kadar beklenen bir durumdur. Bu yüzden “Dernek neymiş, hangi alanda çalışmalar yapıyormuş?” diye sormayın. Mühim değil zira.

Batu, hiçbir zaman, Serap Hanım’ın dernekte ya da bir başka arkadaş çevresinde bahsedip övünürken kullandığı kelimeleri destekleyecek kadar başarılı bir öğrenci olamadı. Ama her karne döneminde mutlaka istediği bir şey, hediye niyetine alındı ona. Örneğin 5.sınıfa geçtiğinde o şahane bisikletin sahibi olmuştu. 7. sınıfta ilk kez cep telefonu geçmişti eline. 8. sınıfta bilgisayarı yenilenmişti.

Liseye başlayacağı yaz, gitar hevesiyle yanıp tutuşuyordu Batu. Tabii ki oğullarının eğer böyle bir yeteneği varsa ileride muhteşem bir övünç kaynağı olabileceğini düşünen ebeveynleri hemen gitar dersi alması için çalışmalara başladılar. Genç bir hoca tuttular, iyi bir de gitar aldılar Batu’ya. Ancak 3 ay içinde sıkılıp bıraktı çalışmayı. Kısa süre içinde, o dönemde yeni yeni dinlemeye başladığı rock gruplarının gitaristleri gibi çalacağını düşünmüş, süreç istediği gibi ilerlemeyince ise vazgeçmişti bu hevesten.

Yaz sonunda Batu’nun babası, işi dolayısıyla semt değiştirmek zorunda olduklarını söyleyince, Batu yeni taşındıklara siteye yakın olan devlet okuluna gitmeyi tercih etti. Okulun ilk günlerinde kendi statüsüne yakın birkaç kişiyle arkadaşlık etmeye başladı. Çok geçmeden bu arkadaş grubu büyüdü, kızlı erkekli eğlenceli bir topluluğa dönüştü.

Batu çok yakışıklı değildi. Hatta çirkin bile sayılabilecek bir ergendi. Ancak kullandığı pahalı parfümlerin etkisinden mi, ilgi çeken sık sık değiştirdiği saatlerinden mi, yoksa son moda ayakkabıları kullanıyor olmasından mı bilinmez okulun en popüler isimlerinden biri haline gelmişti.

Lise 2’de ilk kez çıktığı kız okulun voleybol takımının kaptanıydı. Böyle şaşaalı bir açılıştan sonra asla uzun süre yalnız kalmamıştı. Yanında beliren kızlar ise asla çok ünlü olamayacak ama yerel ölçekte fotomodellik, mankenlik yapabilecek/yapacak güzellikteydiler. Batu’dan daha yakışıklı ama daha fakir olan arkadaşları, su gibi kızların o dingilde ne bulduğunu çok merak ediyorlardı. Çok geçmeden de öğreneceklerdi gerçi.

Lise boyunca hiç kitap okumamış biri olarak kafasını taktığı, okul dergisinden sorumlu, güzel ve zeki bir kız olan Meltem tarafından da ilk etapta reddedilmeyince, Batu’nun özgüveni tavan yapmıştı. Ancak ortak noktalarının çok az olması, Meltem’in pahalı kafelerde saatlerce oturup, gereksiz muhabbetlerden yapmaktan hoşlanmaması, “Şu kitabı okudun mu?” diye sorduğunda ya da “Bi film izledim çok güzeldi bak anlatayım.” dediğinde boş ve sıkılmış bakışlarla karşılaşması, Batu’nun sürekli yeni aldığı elektronik eşyalardan ya da babasının işinden bahsetmesi, Meltem’i sözün tam anlamıyla hayattan soğutmuştu. Bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyeceğini anlayan Meltem, Öss’yi bahane ederek bırakmıştı Batu’yu.

Batu, ilk kez terk edilmiş olmanın etkisiyle önce biraz afallasa da çok üzülmedi. Çünkü dersaneden yine ‘taş gibi’ diye adlandırabileceğimiz bir kızla çıkmaya başladı çok geçmeden. Bu arada Öss heyecanı da yaklaşmaktaydı. Çok iyi bir dersaneye devam ediyor, özel dersler de alıyordu ama yine de puanlarında bir artış yoktu. Gerçi çok da kafasına taktığı söylenemezdi çünkü sadece özel üniversitede herhangi bir bölüme yerleşebilecek kadar puan almayı hedefliyordu.

Nitekim bu hedefine ulaştı. Üniversite yılları da kısa süreli ilişkiler, yoğun gece hayatı, bolluk bereket içinde geçti. Derslerinde yine başarısızdı. Zaten askere gitmemek için uzatabildiği kadar uzatmak istiyordu. Okulu bitirince ne iş yapacağı konusunda da tereddütü yoktu çünkü babasının oto galerisindeki işi hazırdı.

Üniversite süresince de, bittikten sonra da çok kez yurtdışına gitti Batu. Çok gezdi. Çok gördü. Ama “Maldivler’de tatildeydim.” diyerek arkadaşlarına hava atmasından başka bir katkı sağlamadı bu durum hayat görüşüne. 29 yaşındayken zengin bir ailenin kızı olan güzel, alımlı, ama kendisinden daha zeki olmayan bir kızla, Eda ile evlendi. 31 yaşında baba oldu. Oğlu Berke kendisinin küçük bir kopyası gibiydi. 40 yaşındayken eşinden boşandı. Bir daha evlenmedi. 55 yaşında Bodrum açıklarındaki teknesinde, genç kız arkadaşıyla tatildeyken, kalp krizi sebebiyle hayata gözlerini yumdu.

Bu 55 yıl boyunca milyonlarca kitap okundu. Bir o kadar, popüler olmamış ama çok başarılı film yayınlandı. Hatırı sayılır miktarda pek bilinmeyen, gizli kalmış şahane sanatçıların konseri oldu. Konser sayısından biraz daha az albüm piyasaya çıktı. Kimi arkadaş gruplarında defalarca felsefi muhabbetler oldu. Edebiyattan konuşuldu. Siyasetten bahsedildi. Binlerce öğrenci derste hocasıyla tartışmaya girdi. Resim, fotoğraf sergileri şiir dinletileri oldu. Epey oyun sahnelendi. Sayılamayacak kadar genç alışveriş için indirim günlerini bekledi. En az onlar kadar yaşlı insan halk pazarlarında ezilme tehlikesi geçirdi. Ve bu orta halli ebeveynler çocuklarına istediğini alamadıkları için günlerce göz yaşı döktüler.

Batu’nun tüm bunlardan hiç haberi olmadı. Hiç ağlamadı. 55 yıllık ömründe istediği her şeyi elde etti. Mutlu ve rahat bir hayat geçirdi kendi standartlarına göre. Güldü, gezdi. Yedi, içti. Aşık oldu. Terketti. Hiç üzülmedi. Hiç yer etmedi bu terkedişler kalbinde. Güzel bir müzik içine işlemedi. Bir kitaba kendini kaptırıp düşüncelere dalmadı. Bir tartışma ortamında konuşulanlara, “Hıhı katılıyorum.”dan başka bir yorum getiremedi. Çok eğlendi, harcadı. Harcarken düşünmedi. Batu sadece tüketti.



05.02.2010

2 Maruzatım olacak:

İ.Özdemir dedi ki...

şerefe hacım ben buna içerim!

Neredeyse Kafasız Nick dedi ki...

C'est la vie!

Template by:
Free Blog Templates