24 Mayıs 2010 Pazartesi

Lost!

Sevgili Lost,

Naber? Beni soracak olursan iyiyim. İyiyim demek adetten. Biraz hüzünlüyüm açıkçası.

Kabul etmek istemiyorum. Hatta bütün sezon boyunca reddetmeye devam ettim. Cevapsız sorularımın durmaksızın süregeldiği her bölüm sonrasında “Hay yine bir bok açıklanmadı yaa!” deyip küfrederken (Küfürlerimi yazmayayım, ayıp.), içten içe seviniyordum. Yanıtsız bırakan her bölümün bir sonrakinin teminatıydı sanki. “E haftaya artık.” diye düşünüp, gözlerimi yumuyordum. Emin, rahat, heyecanlı, meraklı ama huzurlu uyuyordum. Şimdi yine meraklıyım, yine heyecanlıyım ama hiç huzurlu değilim be Lost. Nasıl gidersin, aklım almıyor?!

Senden hep haberdardım da seni ciddi anlamda izlemeye, sen 3. sezonundayken başladım. O ana değin yayınlanan bölümlerini bir çırpıda izleyivermiştim. “Vaynasınıaaaa! Ohaaaa! Yuhaaa! Yok artık!” gibi şaşırma eylemlerini dağarcığıma kazandırdın. Sabretmeyi öğrettin. Bir hafta sonrasını beklemeyi. Hele bazen uzunca süre ara verdiğin oluyordu. Böyle durumlar için büyüklerin kullandığı bir deyim vardı ama şimdi aklıma gelmedi. Çok sabırlı olmak ve dervişle ilgili bir şeydi. Her neyse ondan oldum işte. Değişik senaryolar ürettim sayende. Biraz beyin fırtınası yapmama vesile oldun. Bir sürü şey okudum. Bir sürü şey yazdım. Tabi hiç biri çıkmadı ama olsun.

İngilizcemi geliştirmeme yardım ettin Lost. Evet, bir bölümü ilk izleyeceğimde, hep alt yazı aradım, buldum. Ama 4 kere falan tüm sezonlarını baştan aldığımı, bunların çoğunu orijinal dilinde izlediğimi düşünürsek, epey yararlı oldun. “Supposed to” kalıbını hazırlıkta bile öğrenememiştim misal. Sınavlardan kötü not aldığımda “It’s our destiny.” dedim, büktüm boynumu. Biri canımı mı sıktı, ben de onun ümüğünü sıkıp “We need to talk!” diye atarlandım çekinmeden. Annem, “Kızım bu dolabını neden bu kadar dağınık bırakıyorsun?” deyip kızdığında, uzaklara bakarak “The island told me!” dedim, cevab veremedi. Morali bozulan, üzgün arkadaşlarımı “I can fix you.” diyerek teselli etmeye çalıştım. Birine veda edeceğim zaman; “I’ll see ya in another life brada!” dedim hınzırca gülümseyerek. Adımı soranlara “My name is Henry Gale and I’m from Minnesota!” ya da “My name is Sayid Jarrah and I am a torturer!” diyerek cevap verdim. Şimdi biliyorum, “It only ends once, everything that happens before that is just progress.” Ama yine de böğrüme bir ağrı saplanıyor ki sorma gitsin Lost. Nasıl bitersin?

Aynı anda birden çok duyguyu bu kadar yaşatabilen başka bir şey oldu mu diye düşünüyorum da, ııh yok galiba. Hemen hemen her bölümde heyecanlandım. Bir o kadar şaşırdım. Epey keyiflendim, sevindim, güldüm, Charlie ve Eko öldüğünde, Desmond gemiden Penny’yle konuştuğunda ağladığım bile oldu. Hep öyle zaman mekan dinlemeyen bir aşk istedim. John Locke’u babam bildim. Hurley gibi kankam olsun dedim. Jack gibi doktor bulsam ayda bir ameliyat olurum diye düşündüm. Şaka şaka bunu düşünmedim. Biri “yakışıklı” deyince çat verdim Sawyer’ı, verdim Sawyer’ı. Yüzyılların adonisine “Sawyer kası” adını koydum. Benim önderliğimde tüm adonis severler “Adonizm tarikatı”nda birleştik. Yalan değil, oldu bunlar, Ceren ve Melike’den ibaret olsa da katılımcılar.

Hayatımda olduğun süre boyunca neler yaşamışım be vaynasınıaaa! Annemle babam ayrıldı, "Bu kez ciddi" dediğim kaç ilişkim bitti. Kaç başarı, kaç başarısızlık elde ettim. Kim bilir kaç sınav stresi yaşadım. Seni izleyeceğim diye kaç kez uykusuz kaldım. Yokluğunda kaç dizi tükettim. Ohooo. Okul bitiyor mezun oluyorum Lost. Daha miniciktim sen girdiğinde hayatıma. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi çekip gidiyorsun. Çok acımasızca!

Final bölümünü hayatımın aşkıyla izleyecektim. Öyle bir söz vermiştim kendime. Hayatımın aşkını buldum da izleyemiyorum onunla. Ne yapayım artık “It’s our destiny.” Bir de “The island told me.” Ya yaaa.

Keşke bitmesen ama her güzel şeyin bir sonu varmış ne yazık ki. Ama sen yine de bitme be, he hacı? Hadi be? Uf. :(

Şimdi sen bitiyorsun ya Lost, her dizi sana benzeyecek. :(

Elveda!

2 Maruzatım olacak:

Peyton Sawyer dedi ki...

OTH'den Peyton gidince bende buna benzer duygulara kapılmıştım(dizi benim için bitti orada zaten),seni çok iyi anlıyorum:D

Neredeyse Kafasız Nick dedi ki...

Kendimi boşlukta hissediyorum. :D

Template by:
Free Blog Templates