17 Eylül 2010 Cuma

Amaaan ne bileyim... İnsan kafası güzel olunca hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şeyi önemsemeden yazmak istiyor. Hatta imla kurallarını bile. Ki ben her zaman dikkat etmeye çalışan biriyim. İlk defa "Aman yeaa!" diyorum. Hatta diyebiliyor muyum bilmiyorum. Galiba yine imla kurallarına uydum istemeden. Ne yapayım bu bana yapışmış artık. İstesem de atamam üzerimden.

Bilmenizi isterim ki, şu bloga ilk defa, kafam iyiyken ve kafamın iyiliğinin devamını, öncesini, sonrasını düşünmeden yazıyorum. Yani galiba... Evet muhtemelen ilk defa. Aslında bunu yayınlamak da istemem. Belki yarın silerim. Yani uyanınca. Belki de silmem kim bilir.

Bir sürü cümle yazıp hiçbir şey anlatmadığımı farkettim şu an Yılmaz Özdil gibi. Tanrım! Şu adamın adını bile büyük harfle yazabiliyorum. Demek ki o kadar da güzel oldum diyemem. Ya da derim. Kimin umrunda ki?

Kimsenin okumadığını bilerek yazmak çok güzel. Okumuyorsunuz değil mi? Okumayın. Çünkü bi bok anlatmıyorum. Valla. Vaktinizi daha değerli şeylere ayırın.

Nitekim dün farkettim. Belki daha önce farkettiğim bir şeydi ama dün yazıya döktüm. Çok önemsiyoruz kendimizi. Bencillikle mi alakalı bilmiyorum. Çok büyütüyor, çok bir bok sanıyoruz. Oysa ne bileyim. Başkasının sana seslendiği kadarsın aslında. Seni benimsediği, tanımladığı...

O tanıma sığmaya çalışıyorsun bir biçimde. "Aa bu kız çok sempatik" diyorlar mesela. Sempatik olmak için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Her durumda. Her koşulda. Ya da "Çok güzel" diyorlar. Güzelliğine gölge düşürebilecek her şeyden nefret ediyorsun anında! Ve bunun gibi bir çok şey.

Şu an 'bir çok'u bile doğru yazıyorsam o kadar da uçmamışım demektir. Bunlar gerçek düşüncelerim demektir. Hani hep düşünürsün de söylemek için biraz içmen gerekir ya. İşte öyle bir şey.


0 Maruzatım olacak:

Template by:
Free Blog Templates