4 Eylül 2010 Cumartesi

4

4 ay oldu bugün. Sen, 'benim için, senli zamanlarımın başlangıcının, senin düşündüğünden 2 gün sonra' olduğunu söylesen de bugün 4 ay oldu. Sevgili olmadığımızı sandığım o 2 gün boyunca ben hep seni düşündüm çünkü. “Benim olsa keşke” diye hayal ettim. Benimmişsin, sonra öğrendim ama benim hayatım da Mayıs’ın 4ünde değişti. Hatta daha başa gitsek, Nisan’ın 26'sı da diyebilirim. 21 Mart bile sayabilirim her şeyin başlangıcını. Tek bir dokunuşunla hayatımı ne denli renklendirdiğinin belki farkında değilsindir. Öyle boktan bir günde, öyle alakasız bir konuyla yüzümü güldürmüş olduğundan haberin yoktur belki. Henüz hiçbir şey yokken, olacağına ihtimal bile vermeyeceğimiz bir zamanda bile gülümsememe sebep olabildiğini bilmiyorsundur. Bil işte. Şimdiye dek yaşamadığım güzelliklerle dolu 4 ay geçti. Hala ilk günkü gibiyim. İlk günü hangisi kabul edersen et, öyleyim.

Hala saat kulesinin altındaki gibi çarpıyor kalbim. Sana bakıp kaçırıyorum gözlerimi. Utanıyorum bazen. Yanaklarım kızarıyor “Seni seviyorum” derken.

4 ay önce tamamen yabancı biriyken şimdi hayatımın tamamı olman çok garip. Çok garip ama çok güzel. Öyle mutluyum ki seninle ne söylesem az kalıyor. Kendimi tekrar ediyorum bir yerden sonra ama beni anladığını biliyorum. Hatta öyle benimsin ki artık hiçbir şey söylemesem de anlıyorsun gibi geliyor. Ne düşündüğümü biliyorsun gibi. Bildiğinden eminim çoğu zaman. “Yok bir şey.” desem de var olduğu konusunda ısrar edip çözüyorsun dilimi.

Ama işte, yine öyle oluyor sanıyorken, “Sarı” derken aslında “Mor”u kastettiğimi anlıyorsun diye düşünürken, öyle olamama ihtimali de olabileceğini gördüm bugün. Bazen “Bak bu kez Mor diyorum.” diye açıklamam gerektiğini anladım. Alt yazılı konuşmak gibi işte.

Haklısın. Tüm söylediklerin doğru. İçimin sıkılmasının, moralimin bozulmasının, dayanılmaz ruh halimin dışavurumu olan ters tepkilerimi sen haketmiyorsun. Sen, beni iyileştiren, beni battığım tüm o saçmalıklardan çıkaransın. Sen olmamalısın bu çekilmezliklerime katlanmak zorunda olan. Olmayacaksın da artık. Söz veriyorum. Duvardaki örümceğe küfredeceğim mesela. Yeterince soğutmayan buzdolabına bağıracağım. Apartman kapısını açık bulunca içeri damlayan dilenciye “Ne var?” diyeceğim. Siyah pantolonumun üstüne yatıp tüy yapan Şeker miyavlayınca “Hı?” diye cevap vereceğim. Daha önce ne yaptığımı söylediğim halde “Napıyorsun?” diye soran herhangi birisine “Söyledim ya!” diyeceğim. Sana değil. Sen duymayacaksın artık bunları.

Çok seviyorum seni. Çok seviyor olmanın bazen yetmeyeceğini de bugün öğrendim. Çok seviyor olmak değil, çok sevdiğimi ifade edecek kelimeler yetmesin isterdim sadece ama bir yerden sonra sorgulamalar başlıyor işte. Her ilişkinin geçmesi gereken yollar herhalde bunlar. Bilerek olmuyor belki. Oraya çekiyor olaylar. Elimizde olmadan. Sorgularken canın yanıyor, sorgulandığını görünce için acıyor bazen ama geçip gidiyor. Mutluluk hep ağır basıyor. En azından benim tarafımdan bakınca… beni seviyor olman, unutturuyor her şeyi. Umarım senin için de hala öyledir.

Hayatımın tamamısın dedim ya, bu hiç azalmasın istiyorum. Hep öyle kal nolur. Her saçma sorun sonrasında azalan sabrının yerini dolduruvereyim hemen.

Sen bildiğim her şeysin. Gidersen ormandan şehre inmiş King Kong gibi kalırım ortalıkta. Gitme nolur. 4 ay, 4 yıl, 4 yüzyıl, 4 bin yıl sonra da, bu dünyada, uzayda, herhangi bir gezegende, paralel evrende, geçmiş zamanda, şimdiki zamanda, gelecek zamanda hep benimle ol.

Hep.

Özür dilerim.

0 Maruzatım olacak:

Template by:
Free Blog Templates