3 Aralık 2009 Perşembe

Üç Maymun


“Konuş” dediler, istemedim.

Sessizliği severim. Sessiz kaldıkça daha çok sevmeye başladım.

Evde sadece bir ses olsun diye televizyonu gece gündüz açık bırakan insanlar vardır. Yalnızlıktan o kadar korkarlar ki yapay da olsa bir şeyler duymak isterler.

Ben de öyleydim. Müzik ruhumun gıdası olmaktan çok yalnızlığımın refakatçisi haline gelmişti.

Şimdi öyle zamanlar oluyor, duymak istemiyorum hiçbir şey. Ellerimi kulaklarıma götürüyorum. İki elim daha olsa gözlerimi de kapatırdım. Hatta iki tane de ağzımı kapatmam için işe yarayabilirdi.

“Konuş” dediler, “Yok” dedim.

Geceleri çok canın sıkılır da buzdolabının kapısını açarsın ya. İçinden yansıyan ışık ve buzdolabının “Ben çalışıyorum” diyen o sesi eşliğinde beklersin başında. Bakarsın neye baktığını bilmeden. Hiçbir şey de almazsın. Geri dönersin çaresiz.

Öyle isteksizim.

Yağmur yağdığında altında yürümeyi geçtim, şöyle bir pencereden bakmak bile zor geliyor. Yine de, garip bir biçimde -duymak istemediğim onca sese rağmen- cama vuran damlalar hiç de rahatsız etmiyor beni. Şahane toprak kokusunun etkisinden olabilir mi?

Yedinci eli istemiyorum. Grip olunca insan en çok burnunun tıkanmasına sinir oluyor. Nedenini anlıyorum. O kokuyu hep hissedeyim istiyorum. Koklamak başımı ağrıtmıyor.

“Nasılsın?” dediler. “İyiyim” dedim.

Bazen bir yalan tüm gerçeklerden daha iyiymiş ya. Yalan söyledim.

İyi değildim. İyi olmam için ne olmalıydı bilmiyorum.

Yazarken klavyeden çıkan şu sesler bile onyüzbinmilyon kat büyüdü, dayanılmaz bir baş ağrısı olarak yer etti bünyemde.

“Kendine dikkat et” dediler. “Olur” dedim.

Yalan söyledim.


03.12.2009

0 Maruzatım olacak:

Template by:
Free Blog Templates