25 Ağustos 2010 Çarşamba

Nebileyimben

Burayı ilk oluşturmaya başladığımda amacım daha önce oraya buraya saçılmış yazılarımı bir yerde toparlamak, saçma fikirlerimi paylaşmak, komik hikayelerime devam etmek, aklıma eseni kelimelere dökmek, ruh halimi biraz olsun yansıtmaktı. Şimdi öyle bir ruh hali içindeyim ki ne ben yazayım ne siz okuyun.

Bir zamandır uykusuzluk çekiyorum eski günlerdeki gibi. Sonra… durmadan dizi izliyorum falan. Üniversiteden yeni mezun olmuş, henüz bir baltaya sap olamamış, asosyal Selim gibiyim. (Bkz. Önceki hikayelerden birisi.)

İnsanlarla bir araya gelmeyegöreyim. İlk soruları “Eee iş durumları noldu?” oluyor. Samimiyetsiz alaka silsilesi. Keşke herkes sıradan insanlar gibi -laf olsun diye- sadece “Nasılsın?” sorusunu sorsa. Gerçekten daha çekilebilir olurdu. İyiyim de geç. İyi değilsen de iyiyim de. Kötüyüm dersen yine bir diğer samimiyetsiz tepki “Aa noldu, neyin var?” gelecek çünkü. Neyse işte.

Benim hangi iş görüşmelerinde bulunduğum, nerelere başvurduğum, nerelerden red cevabı aldığım, hangi sınavdan kaç puan aldığım, yüksek lisansta ne yapacağım gerçekten ilgilendiriyor mu birini? Hayır. Evet kim okuyorsa şu an onu da ilgilendirmiyor. Belki şu an “Ayh çişim geldi.” diye düşünüyorsun. İnan bana senin için her şeyden daha mühim bu.

Zaten mutsuzum. Zaten zor geliyor her şey. Zaten çekemiyorum kuru gürültüleri. Daha fazlası olmasın istiyorum çok mu?

Yalnız mıyım, diyorum bazen, değilim aslında. İstesem yoğun da geçebilir günlerim. İstemiyorum işte sıkıntı orda. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Evden dışarı çıkmak istemiyorum.

Sabah kalkıyorum. Kahvaltı ediyorum biraz. En sevdiğim öğün olmasına rağmen geçiştiriyorum. Zaten bütün gece uyuyamamış olduğumdan başım ağrıyarak uyanıyorum. Sonra kitap oku, dizi izle derken öğlen oluyor. Yine benzer şeyleri yaparak geçiriyorum günü. Akşam annem geliyor. İki laflıyoruz. İş yerinde ne olduğunu anlatıyor. Bana “Sen ne yaptın?” diye soruyor. “Hiç” diyorum. Sonra bir şeyler daha yapıyorum işte zaman geçirecek. Sıradan şeyler. Arayan olursa ilkinde açmıyorum. İkincisinde, belki önemlidir diye cevaplıyorum telefonları. Sonra akşam oluyor. Sonra gece. Akşamın da gecenin de gündüzden farkı olmuyor. Öyle geçiyor dakikalar. Uyumaya çalışıyorum. Olmuyor. Güneşin doğuşunu görebileceğim bir yere bakmıyor pencerem. Havanın yavaş yavaş siyahtan laciverte, lacivertten maviye doğru dönüşmesinden anlıyorum bunu. Başucu lambamı söndürebileceğim aydınlığa ulaşınca odam, gözlerimi kapatmaya çalışıyorum. Kedim sesleniyor bu kez. Mamasını veriyorum. Dönüyorum yatağıma. Ve dahi dönüyorum yatağımda. Uyumaya çalışıyorum. Olmuyor. Sonra, çok sonra sızıyorum bir şekilde. Birkaç saatlik uykudan sonra dünün neredeyse aynısı bir güne daha başlıyorum.

Böyle geçiyor zaman. Ruh halim nasıl ben de bilmiyorum. O yüzdendir ki anlatamıyorum. O yüzdendir ki artık çok fazla yazamıyorum.

0 Maruzatım olacak:

Template by:
Free Blog Templates