22 Eylül 2011 Perşembe

Yaşasın Yimek Yimek

İlişkileri yemek yemeye benzetiyorum. Mesela çok sevdiğin bir yemeği yiyorsun, aslında bir yerde doyuyorsun ama daha fazlasını istiyor canın. Bi tabak daha alıyorsun. İkinciyi yemesen olurdu ama yiyorsun. Patlayana kadar. Sonra kalkıyorsun sofradan. Sürekli sızlanıyor ve şikayet ediyorsun çok yedim diye. Pişman oluyorsun niye yedim diye.

Mesela o kadar yemesen şişmanlamayacaksın. Ne bileyim sağlıklı olacaksın falan ama sen mutluluğu sırf yemek yemeye bağlıyorsun. Doymuyorsun.

Doyumsuzluk fena bir şey. Zamanı geldiğinde sofradan kalkmayı öğrenmek gerek. Ben yapamıyorum gerçi, üstüne tatlı bile yerim o yemeğin, her türlü yerim yani. :D

20 Eylül 2011 Salı

Dibe Vuruş

Film karesi gibi. Bilgisayarımın yanında çayım, boş sayfaya bakıyorum. İlk kelimeyi yazmayı bekliyorum. Gözüm word sayfasında yanıp sönen çubuğa takılıyor. Hani kelimelerin sonunda duran. Bu sefer başında duruyor çünkü yazamıyorum. Kendini tüketmiş, başarısız yazar gibiyim. Oysa patlayacak gibi içimde biriktirdiklerim. Neyse ki yazmaya başladım da devamı geldi.

Bir yalana bağlanıyorum farkında olmadan. İyiymişim gibi yapıyorum. Gülüyorum bile. Kahkaha attığım oluyor. Şaşılacak şey değil bu. Hep böyleydim ben. Yine öyle olduğuma inandırmak zor olmuyor insanları. “Güçlü ol” diyenler gerçekten güçlüyüm sanıyor. İşin garibi ben de inanıyorum artık. Sanki o derinliklerden yüze yüze kurtulmuşum, keyifli keyifli böyle. Bazen acıdan gülümser ya insan, öyle.

Dibe vuruş yeniden yüzeye çıkışın başlangıcı mıdır? Yoksa başlı başına bir bitiş mi? Güçlü olmak yalnızken de mümkün mü ki? Biri seni ayağına kocaman bi taş bağlayıp fırlattıysa denize, nasıl yeniden yüzeye çıkabilirsin ki tek başına? Biri tutup kamyonun altına ittiyse seni, bi başkası kurtarmadan nasıl hayatta kalabileceksin? Biri bıçağı soktuysa sırtına, elinin ulaşamayacağı bi yere, kim çekip alacak onu ordan?

Demesi kolay yapması zor laflardan biri ”Güçlü ol”

Olunmuyor.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Of!

Artık kalp ağrısıyla uyanmaktan bıktım. Ya doktora gideceğim ya rüya görmeyeceğim. Böyle bir şey işte.

15 Eylül 2011 Perşembe

Beni Hayattan Soğutan Şeyler Vol.2

Duş almak üzere soyunup dökünüp, duşa girdiğinde suların kesildiğini farketmek. Sonra tekrar giyinmeye üşenip üstünde havluyla suların gelmesini beklemek ve bi türlü gelmemesi.

Bıcır

Onunla kalabalık, şamatalı bir arkadaş toplantısı sırasında tanıştım. Bıcır bıcır halleri, sevimli tavırları ve şen kahkahalarıyla herkesin ilgi odağı olmuştu. Benim de hoşuma gitmişti, böyle bir kızla arkadaş olunabilirdi bence de.
Zaten çok yalnız kalmıştım. Üniversiteden sonra yaşadığım şehirde çok fazla arkadaşım kalmamıştı. Ben zaten işsizdim ve işlilerle de eskisi gibi görüşemiyordum. Üstelik sevgiliyi bırak bir kedim bile yoktu. Karnım acıkınca anneme küsüyordum, trip atacak kimsem kalmamıştı. Dedim ki, bu kızdan olur. Yeni arkadaş ortamı yapma eylemimin ilk ayağı bu kız olmalıydı. Gerisi nasılsa gelirdi. Çünkü bu kız hayatta yalnız kalmazdı. Onun yanında olduğum sürece ben de.
Saatler geçmişti. Bizim Bıcır lisedeki anılarını anlatmaya başlamıştı bile. Artık onun voleybol erkek takımı kaptanıyla çıktığını, okulun en popüler ve çalışkan kızı olduğunu falan öğrenmiştik. Hani durmadan konuşan insanlar vardır ya, Bıcır onlardandı. Hani hep neşelidirler, Bıcır öyleydi. Hani mütevazidirler, Bıcır değildi. Kendini övdükçe övesi geliyordu. 163 cm boyunda, topluca bi kız için fazla iddialı laflardı. Bıcır esmerdi, güzel değildi, hatta çirkin bile sayılabilirdi ama yine de insanlara kendisini dinletmeyi biliyordu. Ortamdaki ego çarpışmasının farkındaydım. Bıcır ve Bıcır’dan daha güzelce bir başka kız arasında ilgi odağının bir taraftan diğerine kaymasıyla rekabette artış, kendini övmede abartı, seste ve kahkahada yükselme gözlemleniyordu. Özellikle Bıcır’dan tabi. Diğer kız biraz daha sessizdi ama zaten bir şey yapmasına gerek yoktu. Nasılsa her yarışı kazandığı gibi bunu da Bıcır kazanacaktı.
Gece Bıcır’ın sarhoş olmasıyla tamamlandı. Yol boyunca yüksek sesle söylediği şarkılar eşliğinde hep beraber onu evine götürdük. O gece orda kaldım.
Ertesi sabah uyandığımda geceden geriye çok az kişi kalmıştık. Bıcır, ben ve ikimizin ortak arkadaşı Fazla bilgili vardık. Ben Fazla bilgiliyi ekşisözlükten tanıyordum. Fazla bilgili Bıcır’ı okuldan tanıyordu. Bıcır beni dün geceden tanıyordu.
Bıcır’ın fena halde sigara kokan salonunu havalandırdığım, ortalığı biraz topladığım için Bıcır çok mutlu olmuştu ve sanırım dostluğumuzun temelleri de orada atılmıştı. Bu sayede güzel bir kahvaltıyı hak ettim. Fazla bilgili geceden kalmalığın verdiği rehavetle bilgilerini insanlıkla o kadar da çok paylaşmıyordu. Nitekim bu iyi bir şeydi. Çünkü aynı anda Bıcır’ın kendini anlatmasını ve Fazla bilgili’nin kültürel birikimini dinlemek epey acı verici olabilirdi. Bu yüzden ikimiz de (iyi ki) Bıcır’la yetindik. Kahvaltının sonunda en sevdiği meyvenin çilek olmasına karşın vişne reçelini daha çok sevdiğini, Burger King yerine McDonald’s tercih ettiğini, aslında sayısal zekası muhteşem olduğu halde lisede sözel seçtiğini ve şimdi okuduğu bölümü kazandığını biliyorduk. “Hayret aslında sözel yeteneğin de bayağı gelişmiş.” diyecek oldum, bu sefer okul gazetesinin editörü olduğundan girip, en sevdiği yazar Elif Şafak’tan çıkmıştı.
Ve Fazla bilgili için sihirli olan o iki kelimeyi (Elif Şafak) cümle içinde kullanınca bir azap yolunun kapısını da açtı bilmeden. Fazla bilgiliyle ikisi kendi çaplarında edebiyat muhabbetine başlayınca ve bu muhabbette Orhan Pamuk adı sık sık geçince günlük Bıcır dozumun maksimum bu kadar olabileceğini keşfedip, yanlarından ayrıldım.
O günden sonra Bıcır’la birkaç kez görüştük, genelde onun arkadaşlarıyla takılıyorduk. Genelde geç kalıyordu ve ben ilk etapta tanımadığım insanlarla haşır neşir olmak durumunda kalıyordum. Genelde geç kalınmasından aşırı derecede rahatsız olan ben, buna rağmen tolare ediyordum gecikmelerini. Çünkü o kadar bıcırdı ki gönlüm el vermiyordu kızmaya. Onda kendi gençliğimi görüyordum, sanki benim dört yıl önceki halimdi. Şaka lan şaka hemen de inandın. Ben hep böyleydim, hayatımın hiçbi döneminde bıcır bi insan olmadım. Ben dinlemeyi severim, o yüzden arkadaşlarım hep normalin üstünde konuşan insanlar oldular. Ama hani çok konuşmakla gevezelik arasında o ince çizgi var ya, Bıcır gevezeden öte, gevezeden ziyadeydi.
Aradan yıllar geçti, ben hala ölmeden Bıcır’la arkadaşlığımı sürdürebilmiştim. İş konusunda ise bir türlü dikiş tutturamamıştım. Kısa süreli işlere girip girip çıkıyor, başarısızlığımı adeta arka arkaya tescilliyordum. Boş kaldığım zamanlarda bazen, tabi o da boşsa, Bıcır’la takılıyorduk. Bıcırsa okulu bitirip çok önemli bir kanalda iş buldu. Ne iş yaptığını asla öğrenemedik çünkü anlattığına göre her işi o yapıyordu. Bir genel müdür, bir ceo’ydu adeta.
Bir gün Bıcır kanalın onu yurtdışına göndereceği haberiyle geldi bana. Onun adına sevindim. Bense o esnada Starbucks’ta garsonluk yapıyordum. Gidişine bir altı ay kadar vardı. O altı ay içinde en az altı kez görüştük. O her defasında yurtdışından bahsediyor ve sanki hiç bilmiyormuşuzcasına bir heyecanla müjdeliyordu bu haberi. Ben her defasında farklı bir işte debelenirken hala sevinebiliyordum bu habere. Aslında gidişine mi seviniyordum gizliden gizliye bilemedim.
Bir Salı günü yine son çalıştığım işten kovuluyordum, bir telefon geldi. Arayan Bıcır’dı. Ben o esnada patrona “Bari Cuma günü kovsaydın da haftalığımı alsaydım” diye serzeniyordum. Çünkü biliyordum pazartesi ve salının parasını vermezdi. Söylediklerim bir işe yaramadı, kovuldum. Bıcır telefonda bekliyordu. Kovuldum, demeye kalmadan iki gün sonra uçacağını söyledi bana. Bu kez sevinmedim. Yirmiyedinci kez tebrik etmedim. İçimden küfürü bastım, dışımdan “Biliyorum” dedim, kapattık. Çalıştığım o iki günün parasını hiç alamadım.

Not: Kişi ve kurumlar gerçek değildir ama bazıları olabilir de belki.

Zengin olmanın yolları: Madde 1.

Bilmiyom lan ben fakirim.

11 Eylül 2011 Pazar

Beni Hayattan Soğutan Şeyler Vol.1

1 saatlik sınav için 8 saatlik yol gitmek.

9 Eylül 2011 Cuma

Saçmalamalar

Birini ne kadar önemsersen önemse, bazıları sadece seni o kadar önemsemiyor olabilir.

Kendini asla başkalarıyla kıyaslama. Çünkü başkaları seni zaten kıyaslıyor.

İstediğin gibi bir hayata ulaşman, hayal ettiğin insan olman biraz zaman alacak. Sabretmesini bil.

Yapabildiğin şeyler üzerine yoğunlaş. Yapamıyorsan ısrar etme.

Dostluk aradaki mesafe ne kadar uzak olsun devam eder ve dahi büyür. Aşk ise tam tersi.

Biri seni senin istediğin şekilde sevmiyorsa bu seni yeterince sevmediği anlamına gelmez.

Büyümek kaçıncı yaş gününü kutladığınla değil hayata dair deneyimlerinin çokluğuyla ölçülür.

Bazen başkalarını affedebiliyor olmak yetmez, kendini de affetmeyi öğrenmen gerekir.

Kalbinin kaç kere kırıldığı önemli değildir çünkü zaten yine kırılacaktır.

Yaşadığın acılar sana çok ağır gelse de başkaları için bir şey ifade etmeyebilir.

Ne kadar anlatırsan anlat, bazen dinlenmiyor ya da anlaşılmıyor olabilirsin. Üsteleme.

Çok değer verdiğin insanlar erken gider.

Eleştiri ile aşağılama arasında ince bir çizgi vardır.

Söylediklerin ve yaptıkların unutulabilir ama hissettirdiklerin ve yazdıkların asla unutulmaz.

İçinde bir şeyler varsa şimdi söyle, çünkü yarının olmayabilir.

Ama işe yaramayacağını düşünüyorsan söyleme, çünkü genelde söylesen de işe yaramaz.

Bir şey bitmesi gerekiyorsa bitmez. Sen tüketmişsindir.

Canın dondurma istiyorsa üşenme git, al, ye.

Bir kararın mantıklı olması doğru olduğu anlamına gelmez.

Herkes bencildir, sen de öyle.

Mutluluk senin elinde değildir. Ondan ne anladığına bağlıdır.

Şans diye bir şey vardır.

Sen yine de söylediklerime inanma. Hayatta her şey mümkündür.

4 Eylül 2011 Pazar

Gelecekteki Sevgilime Not

Yüz üzerinden elli.


*

Bzzt.

Barajı geçemediniz.

Mut-suz-luk :(

* Otobüslerin ne tarafına otursam oraya güneş vurur.

* Şehirlerararası yolculuklarda yanıma ya şişman ya yaşlı ya da kokulu oturur.

* Ne zaman yabancı bir yerde kakamı yapacak olsam tuvalet kağıdı bitmiş olur.

* Tuvaleti olan herhangi bir yerden ayrılınca çişim gelir.

* Kimin konserine gitsem o sene şenliklere gelir.

* Ne zaman şöyle televizyonun karşısındaki kanepeye yayılsam kumanda uzakta kalır.

* Msn'de önemli bir şey konuşacak olsam internet gider.

* Çok özenerek pasta yapayım desem, hani birilerine ikram edecek cinsten, bok gibi olur.

* Evde yalnızsam mutlaka bir yerden bir böcek çıkar.

* Ne zaman aşırı uykusuz geçen bir günün sonunda uyumaya çalışsam bir yerde bir tadilat olur.

* Tadilat olmasa kedim kudurur.

* Saçıma fön çektirsem yağmur yağar.

* Mühim bir görüşmem falan olsa sivilcem çıkar.

*

*

Buna daha bi sürü şey eklenir. Artık aklıma geldikçe...

Template by:
Free Blog Templates