23 Ekim 2013 Çarşamba

?

İnsan hata yaptığını hep hata yaptıktan sonra mı anlar?

16 Eylül 2013 Pazartesi

Hu-zur-suz-luk

Herkes aklına geleni söyler. Herkes yorum yapar her şey hakkında. Yorum yapma hakkını her birey ayrı ayrı kendinde görür. Çünkü izin verirsin. Gereksiz fikirlerini duymak istemesen de izin verirsin,  konuşurlar. Seni anlamazlar. Seni bi tek sen ergenken anlamazlar sanırsın ama öyle değildir. İnsanoğlu anlamak istemeyince zamanın her bölümünde becerebilir bunu. İnsanlar zeki doğmazlar. Zeki ya da aptal olmayı seçerler. İnsanlar kötü doğmazlar.  Kötü olmayı seçerler. Düşünme yetisi, karar verme yetisi, mantık gibi şeyler insanlara özgüdür. İçgüdüsel değil düşünerek hareket edilmelidir. Dolayısıyla yapılan hiçbir hatanın farklı bir nedeni, altında yatan gizli bir etkeni olamaz. Her eylem bilinçli verilmiş kararlar bütünüdür.

İnsanın hakkında karar veremediği tek şey ailesidir belki de. Ne yazık ki. Seçemezsin onları. Kader diye bir şey varsa işte budur. Kötü bir babanın kızı olmak. Kötü kelimesiyle ifade edilmek isteneni burada örneklerle anlatabilirim. Kötü baba benim için karısını aldatan ve bunu ulu orta anlatmaktan utanmayan bi adam olmak demektir. Annesi evi terkettiğinde onunla gitmeyi seçen kızını, nereden bulduğu muamma olan bir silahla tehdit edebilmek demektir. İşine gelmeyen şeyleri yüzüne söylediğinde kızını evlatlıktan silebilmek demektir. Üniversite hayatı boyunca beş kuruş yardım yapmamak, maddiyatı bırak manevi olarak da evladının yanında olmamak demektir. Destek değil köstek olmaktır. Normal insanların normal babaları, çocukları huzurlu olsun, iyi işlerde çalışsınlar diye çabalarken, kızına "seni sürdüreceğim, süründüreceğim" demektir kötü baba olmak. Ve bunun gibi burada anlatılamayan bir çok şeydir. 

Belki aileni seçemezsin ama ailenle iletişimi kesmeyi seçebilirsin. Bakarsın ki hayatının hiçbir döneminde istenmemişsin. Belki seni isteyerek bile yapmamışlar zaten. Doğal bir üreme döneminin sonucusun. Değerli olmamışsın hiçbir zaman. Başkalarının "mucize" olarak adlandırdıkları "doğum" denen şeyin öznesi sen olduğunda durum "bela" olarak nitelendirilebilir. Çünkü mutsuz bir ailede dünyaya gelip, mutsuz bir çocukluk geçirmişsindir. Hastalanınca ebeveynler genelde çocukları için telaşlanırken sen bütün gece öksürdün diye babandan dayak yemişsindir. Evin bir köşesine atılmış, özel hayatının olamadığı bir ergenlik geçirmiş, sonra da zaten evlatlıktan silinmişsindir. 

Bütün bunlara rağmen hep düzgün bir insan olmayı tercih etmişsindir. Çünkü dediğim gibi böyle şeyler hep tercih meselesidir. Sene kaybetmeden üniversiteyi kazanmış, ortalama bir dereceyle olsa da mezun olmuş, başkaları için sıradan senin için önemli bir adım olan yurt dışı tecrübesini edinmiş. Çok iyi olmasa da bir iş bulmuş, düzenini kurmuşsundur. Tüm bunlar olurken hala, hiçbir zaman kimseye bir sorun çıkarmamışsındır. Bu yüzden kimse de sana "bir sorunun var mı?" dememiştir. Senin sorunun sadece  kendinledir. Mutsuz olduğunu anladığında bir şeyleri değiştirmek istemişsindir. Yaşadığın şehri bırakıp dönmüşsündür.  Tam eskisinden biraz daha güzel bir iş bulmuş kendinle ilgili planlarını gerçekleştirmeye başlamışsındır ki bazı şeyler başa sarmıştır. Ailen de sayılsa, senin üzerinde hiçbir hak iddia edemeyecek kişiler durup durup sinirini, huzurunu bozmaya başlamışlardır. Ve beklentileri bitmez. Bitmez. Sen kurtulmak istedikçe yapışırlar. Bir günü biri, öbür gün diğeri. Zamanında yaptığın fedakarlıkları ise kimse görmez. Senin neler yaşadığını kimse umursamaz. Kimse başa çıktığın onca şeyi takdir etmez. Kimse ne istediğini önemsemez. Sadece isterler. İsterler.  Hayır dediğinde ise umursamayan sen olursun. 

Yine defolup gitmek istersin. Elinden bir şey gelmez. 

22 Nisan 2013 Pazartesi

Dünyanın en güzel elmalı turtasını ben mi yapıyom ne? 

19 Nisan 2013 Cuma

Kim beş yüz milyoner olmak istemez ki?

Ah Kenan Işık ah. Bilerek mi yapıyorsun bilmiyorum. Beni programına çağırmadığın için aslında kırgınım sana ama mesele o değil. 

Mesele dünkü yarışmadaki amcaydı aslında. 

- Erkek Lisesi Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum, İngilizce, İspanyolca, Lehçe, Otça, Bokça biliyorum, turizm firmam var. 

- .... can veren allahım? 
- Karınca... aaaaaaa. 

Güldüm. 


10 Nisan 2013 Çarşamba

Üst Komşuya Açık Mektup

Sevgili üst komşu,

Uykularımın içine sıçan kadın... Sevgili demek adetten, aslında senden hiç hazzetmiyorum. Her gün sabahın köründe başlayan, eşyaları yerinden oynata oynata devam eden süpürge seanslarından bıktım. Biliyor musun? İnsan bi gün evini süpürmeyince ölmüyor. Pislik dolmuyor eve. 

Evinle bu kadar ilgileneceğine bence biraz çocuğunla ilgilenebilirsin. Nitekim onun da senden kalır yok. Sabah dokuz gece iki mesaisinde durmaksızın hoplayıp zıplayan, bağırıp çağıran bir oğlun var ama o çocukluktan kurtarıyor. Da sen nasıl bir annesin ki çocuğuna sözün geçmiyor, onu anlamıyorum. 

Bak üst komşu, yanlış anlama ama senden nefret ediyorum. Daha önce gürültünüz için defalarca uyarmamıza rağmen resmen kaale almayıp aynı şeylere son hızla devam etmenden nefret ediyorum. Yüzünü kırk yılda bir görünce boğasım geliyor. Ağzını kaldırımın kenarına dayayıp kafanı tekmelemek istiyorum. 

Bazen hayattan mucize bekliyorum. Bir şey olsa da gitseniz. Ya da gitmeyin. Bi şey olsa da ben gitsem. Siz gidip başkalarının hayatlarını da sikertmeyin. Biliyor musun üst komşu? Sayende küfür dağarcığımı epey geliştirdim. Bununla gurur duymuyorum ama tek artınız bu oldu hayatımda. 

Geçenlerde ilk defa adak adadım farkında olmadan. Şu lanet olasıca mahalleden, apartmandan ve sizden kurtulduğumda, yeni evimin sakin sokağının köşesinde lokma döktüreceğim. Herkes yesin ama sen yeme. Sen süpürge yap tamam mı? Koltukları çek altlarını iyice sil. Çocuğunu alıp bi parka falan götürme. Sonra vay efendim bütün gün evde çıldırıyor da laf geçiremiyorum da. 

Bak yine sinirlendim. 

24 Mart 2013 Pazar

Aitsizliğin Dayanılmaz Hafifliği

Eğer yalnızsan, birinin hayatına dahil olma çabasına girmen kaçınılmazdır.

Kabul etmelisin ki, bi şey olduğunda birinin aklına ilk gelen olmayabilirsin. Çünkü herkes kendi hayatının baş rolündedir. Sen yardımcı kadın/erkek oyuncu olabilirsin ancak. Ya da daha beteri, figuran. 

Bilmezsin ki, sen de kendi filminin baş starısındır aslında. Ama öyle hissedemezsin. Biriyle paylaşmak istersin bu rolü. Yalnızlığı sevmezsin çünkü. 

Ait olma hissidir seni mutlu eden. Birine, bi yere, bi eyleme, bi hedefe ait olma. Eğer bi şeye ait değilsen boşlukta süzülür durursun amaçsızca. 

İstersin ki, sen de önemli ol yalnızca bi kere. Sence çok basittir, sen  kendini paylaşmaya açsındır çünkü. Ama paylaşmak yalnızlığını gidermez. Bazen tek başına kalırsın. 

Tek kişilik film olmaz. 

15 Mart 2013 Cuma

İşsizlik Aforizmaları

Cebinde beş lirayla üç gündür dolanıp duruyorsan, arkadaşların dışarı çağırdığında havayı bahane edersin. 

2 Şubat 2013 Cumartesi

İşlilik ve İşsizlik Arasındaki Farklar, Artılar, Eksiler, Şunlar, Bunlar

Şimdi diyelim çalışıyorsun. Başlarda her şey çok güzeldir. Hele ki uzun süre işsiz kaldıysan, yeni bir işe başladıysan, üstüne bir de yeni bir şehre taşındıysan, keşfetme, öğrenme, çabalama, en iyisini yapmaya uğraşma halleri içinde olursun. 

Zamanla işler rutine biner. Sıkılmaya başlarsın. Fakat bu sıkılma maaşı aldığın gün ve devamındaki bir kaç güne kadar süregelir. O gün dersin "lan iyi ki çalışıyorum." Oh. Alışverişini yaparsın. Muhtemelen kredi kartı borcun olmuştur onları ödersin. Ne bileyim, faturan gelir, çat diye çıkarır verirsin. Tabi maaşının miktarıyla alakalı biraz. Az para alsan da mutlusundur ama yine de. Senin parandır, haketmişsindir. 

Bir süre sonra ise daha fazlasını hakettiğini düşünmeye başlarsın. Buz misali erirsin yavaştan, çünkü bakarsın hiç kendini geliştirmiyorsun artık. Potansiyelinin altında bir iş yapıyorsan üstelik, yavaş yavaş o kalıba girersin. Daha fazlasına ihtiyacın olmadığını düşünmeye başladığın gibi, olduğundan da eksik olursun giderek. 

Ardından, ki daha iyisini yapabileceğine karar verdiğin zamana denk gelir bu, yaptığın işe kimsenin değer vermediğini görmenle birlikte sen de değer vermemeye başlarsın. Bu da iyice yıpranmaya, bıkkınlığa, soğumaya yol açar. Her gün bir diğerinden daha çekilmez hale gelir. Maaş aldığında da moralin bozulur artık. Kuş kadar paraya ne biçim sömürüldüğünü farkedersin çünkü. Gereksiz ve senin için bir şey ifade etmeyen, üretemediğin, sadece belirli kurallar çerçevesinde ve iş hayatının sahte yüzlerini takınarak yaptıkların ve dönüştüğün bu iğrenç tip, seni kendinden nefret etmeye kadar götürür. 

Başka iş aramaya başlarsın. Türkiye şartlarında çok da başarılı olamazsın. Ortalama bir üniversiteden ve ne idüğü belirsiz bir bölümden mezunsan,(Bkz. Uluslararası İlişkiler mezunu ne iş yapar?), hepsini geçtim sen ne yapmak istediğini bilmiyorsan, bu daha da zordur. 

Ha bir de, yaptığın iş zaten boktansa, bunun yanı sıra iş ortamın da boktansa, sana çok da bir seçenek kalmaz. Bir gün kafan atar, basarsın istifanı. Sonunu düşünmeden, arkana bakmadan gidersin. 

Bir süre kafan rahat olur. Ama bu yaklaşık 10 gün falan sürer. Hadi uzatalım, belki o 10 günde yapacağın başka işler vardır, oyalanırsın. Örneğin ben ev taşıdım. Çıkaralım bunu 1 aya. 

Sabah erken kalkma derdi yoktur. Tüm gün yatarsın. İstersen yatabilirsin yani. Biri çağırdığında canın istiyorsa gidersin. Ertesi gün iş var, diyip vazgeçmezsin. Ya da ay çok yoruldum bugün de evde oturayım, demene gerek yoktur. Çünkü yorulmazsın. Ama bazen yorulmamaktan yorulursun yalan  değil. Çok uyumaktan uykun gelir sürekli. Tabi bu bünyeye göre daha ileri evrelerde de ortaya çıkabilir. 

İş başvurularına seri bir şekilde başlarsın. Her gün aynı ilanlar vardır. Zaten başvurduğun yüz ilandan biri ya döner ya dönmez. Eskiden kalma borçların seni zorlamaya başlar. Para yoktur ki ödeyemezsin. Bazen cebinde 3 lira falan kalır. Yol parası mı yapasın, başka bi şeye mi harcayasın, karar veremezsin. Evden çıkamazsın. Eve biri gelse, doğru dürüst ağırlayamazsın. 

Bunalırsın. Bu kez bu yüzden kendinden nefret etmeye başlarsın. "Yine bi boku beceremedin" dersin. "Bak başladığın yere döndün" dersin. 

Kızarsın, ağlarsın falan. Bu dönemde sana destek olacak tatlı insanlar varsa ne ala. Yoksa bi de üstüne yalnızlık eklenir. 

Sonuç olarak, mükemmel iş yoktur ama işsizlik de iyi değildir. Beklentini düşük tutmak yüksek tutmaktan avantajlı da değildir. Üzerine uyan gömleği bulmak zor mudur, belki de değildir, belki de sadece şans işidir. Yanlış tercihlerinin sonucunu hep sen çekersin ama doğru tercih yapmak da kolay değildir. 

24 Ocak 2013 Perşembe

Bu arada artık daha eğlenceli şeyler yazacağım. Artık eğlenmek istiyorum çünkü. 

Eveet

İşte döndüm. 

An itibariyle İzmir'e dönmüş bulunmaktayım. Ankara'daki mutsuz hayatımı silip attım. İşimi bıraktım. Evimden ayrıldım, ana ocağına seve seve geri geldim. Gelişimden mutlu olan tek kişi annemdi sanırım. Çünkü ben dönmek istediğimden emin olmama rağmen döndüğümde kafamda bi ton soru işareti oldu. Bi kere her şey başa sardı. Emek emek oluşturduğum evimi toplayıp bi kısmını orda bırakıp annemin pek sevmediğim muhitteki evine yerleşmek kolay olmadı. Evet annem sonsuz bir çabayla beni mutlu etmek için uğraşıyor ama benim gibi hissedemiyorum bu evi. 

Her neyse. Şimdi iş arıyorum tekrardan. Bi kursa da başladım. Biraz kendimi geliştiririm. Artık her şeye baştan başlayacağım. Zor olacak ama yapacağım bir şekilde. 

Template by:
Free Blog Templates