30 Haziran 2012 Cumartesi

Yani

Belki de bu benim için yazılmış bir kuraldır ha? Belki de ben hep uzaktaki insanları sevmek için yaratılmışımdır. Nasıl desem... Belki hayatta herkese bir rol biçilmiştir benimkisi de budur. Elimi uzattığımda, hani çok uzattığımda dahi, dokunamayacağım insanlara aşık olacağımdır. Hayalimdeki ilişkiyi hiçbir zaman yaşayamayacağımdır çünkü o ilişkinin diğer başrolu hep ülkenin ya da dünyanın bir köşesinde olacaktır. Ne bileyim ben gittiğimde o orada olmayacaktır falan. En yakın dostlarımı en fazla telefonla arayabileceğimdir. Annemi bile kırk yılda bir göreceğimdir. Kedimi sevemeyeceğimdir. Zamanımı yüzeysel şeyler, boş düşünceler, sığ insanlarla geçireceğimdir. Geçirmek zorunda kalacağımdır ya da. 

Sonuçta ben ve benim gibiler olmasak mesafelerin bir anlamı olmazdı öyle değil mi? Belki de her şeyin bir amacı vardır. 

Oldu o zaman ben şurada biraz karıncalarla konuşup geliyorum. 

Love I am so different than before!


12 Haziran 2012 Salı

...

- Farklı zamanlarda aynı şehirdeymişiz ne garip. Şimdi aynı zamanda farklı şehirlerdeyiz.
- Bana artık hiçbi şey garip gelmiyor.
- Ankara nasıl?
- Bi şehir ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi.
- Alıştın mı?
- Bi şehrin her sokağında, attığı her adımda insanın canı acır mı?
- Bilmem.
- Acıyor.

10 Haziran 2012 Pazar

Deliliğe Övgü

"Şu iç sıkıcı insanları görmüyor musunuz kendilerini ya felsefi çalışmalara ya da ciddi ve zorlu işlere kaptıranları, çoğunun daha gençliğe ermeden yaşlandığını, kuşkusuz, tasalardan, kesintisiz dakik düşünme baskısından ruhsuzlaştığını, can damarlarının kupkuru kaldığını? Oysa benim delilerim öyle mi ya? Hepsi tombul tombul, tenleri ışıl ışıl, kanlı canlı, hani nasıl derler, birer acarnia domuzu her biri; gerçekten yaşlılığın hiçbir sıkıntısını hissetmeyecekler, tabi olur da bir gün bilgelerin bulaşıcı hastalığına tutulurlarsa, o başka. İnsan yaşamında her an mutlu olamıyor ne de olsa."

Erasmus / Deliliğe Övgü

2 Haziran 2012 Cumartesi

Yirmi Beş

Bir bakmışsın yirmi beş olmuşsun. Çok garip. Yirmi beş (rakamla 25). Sanki son bir yıl hiç yaşanmamış gibi hissediyorum ben. Aslında biraz düşünsen mesela belirli kısa aralıklarla ilerleyen saniyelerin toplamından başka bir şey değil bir (rakamla 1) yıl dediğin. 

Büyümeden yaşlanmak böyle bir şey mi acaba? Hani ergenliğe girmeden genç olmak gibi. Kapris yapma, trip atma, kapıyı çarpma hakkının asla olmadığı, kazandığın parayı istediğin gibi harcayamadığın, kiraydı, faturaydı  derken hayatın karmaşasında kaybolup gittiğin o dönem var ya. Hah. Bu işte. Ne diyordum? Büyümeden yaşlanmak. Neyse onu boşver.

Yorgunluktan morarmış göz altların gülümseyince geçecek sanıyorsan yanılıyorsun. Geçmiyor. Ağlayınca daha çok kamufle oluyor bence. Hani şiştiği için midir ne bileyim. Ben şu an ağlıyorum mesela. Yani deneme amaçlı. Bakalım mor halkalar gidecek mi diye. 

Bilmem ki belki de yirmi beş olmak iyidir. Belki de bir farkı yoktur yirmi dörtten. Yirmi üçten farklı ama o kesin. Yirmi üç güzeldi. Yirmi üç ağzıma sıçtı ama güzeldi. Yirmi dört hakkında ise düşündüklerim hiç değişmedi. 

Beni benim kadar yine ben düşünüyorum bence. 

Beni benim kadar yine ben anlıyorum. 

Onu benim kadar yine ben özlüyorum. 

Niye? Bilmiyorum. 

Duvarların boş olması hoş değil. İnsanın konuşası geliyor. 

Neyse. 

Template by:
Free Blog Templates