12 Nisan 2011 Salı

Metro

Bir metro vagonunda korkmaya başladım insanlardan. Ve yine aynı yerde vazgeçtim onları tanımaya çalışmaktan. Tanımak yersizdi. Her tanışmanın sonu yabancılaşmayla bitiyordu. Önyargı güzel şeydi. Önyargı birini tanımaya çalışmaktan ilk anda vazgeçmekti. Yorulmamak, yormamak, üzmemek, boğmamak, sıkmamak, kırılmamaktı belki.

Yalnızlığımı kabul etmeliydim. Ben onlar gibi değildim. Olamazdım. Onlardan iyi değildim, kötü de. Farklıydım. Herkes farklıydı belki. Yalnızdım. Herkes yalnızdı belki. Ama en değerli yalnızlık benimkisiymiş gibi geliyordu. Tüm o insanlar benim etrafımda dolanan anlamsız varlıklardı. Oysa ben de anlamsız bir varlıktım bir başkası için.

Gelişimi haber vereceğim kimse olmadığını anladığımda farkettim yalnızlığımı ve bu önce güvensizliğe, sonra inançsızlığa, sonra tepkisizliğe itti beni. Farkındaydım. Bir metro vagonundaydım. Yol ilerliyordu. Sadece zaman geçirdiğimi biliyordum. Değiştirmek istemiyordum bunu yine de. Giderek daha da hissizleşiyordum. Ben hissizleşirken, hissizleşme sözcüğü etkisizleşiyordu cümlelerimde. Öyle de olmalıydı. Soru sorulmamalıydı. Cevap veremezdim.

Yazmak istiyordum. Yazacak şey yoktu. Tıpkı konuşmak isteyip de susmam gibi. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu ve gitsin diye uğraşmıyordum artık. Her şeyin bir sonu vardı. Çabalasan da son değişmeyecekti. Ölüm gibi. Dünya üzerindeki en sağlıklı yaşamı sürsen de sonunda ölecektin.

Sonunda öleceksem nasıl yaşadığımın önemi yoktu. Henüz ölmedim ama yaşamamayı seçtim.

Metro durdu. İndim.

10 Nisan 2011 Pazar

I-ıh

Fekat ne yazık ki döndüm.

Template by:
Free Blog Templates